HACETTEPE Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Remziye Yılmaz, GDO'ya hayır demenin, matbaaya hayır demek olduğunu belirterek, "Eğer matbaa 1400’lü yıllarda bulunmasına rağmen bu topraklarda okuma yazma oranı 1700'lü yıllarda hala yüzde iki-yüzde üç düzeyinde kalmışsa bunun nedeni matbaadan uzak kalmamız, matbaanın yasaklanması. Belki de bu yeni teknolojilere daha açık görüşlü bakarak, onları sahiplenerek ve kullanmaya çalışarak bilgisine ve teknolojisine sahip olursak,bunları kendi hizmetimize de sunabiliriz. Türkiye bu seviyededir, bunu yapabilir niteliktedir" dedi.
Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı Destekli Türkiye Ulusal Biyogüvenlik Çerçevesi Uygulama Projesi Ulusal Danışmanı Doç. Dr. Remziye Yılmaz, GDO, gelecekte Türkiye'nin gıda ihtiyacı ve Biyogüvenlik Kurulu'na ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Genetiği Değiştirilmiş Organizma(GDO) teriminin dilimize yanlış çeviriden kaynaklanarak yerleştiğini ve doğrusunun 'Genetik Modifiye Organizma' olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yılmaz, "Ancak bilgiye, teknolojiye sahip olup bunu kullanmayı bilebilirsek ve yeniden bilgi üreten konumuna ulaşabilirsek korkmamayı öğrenebiliriz. Ben öğrencilerime en çok elektriği örnek veriyorum.Elektrik insanı öldürür mü diye sorarım ve her zaman 'evet' yanıtını alırım.Ancak insan akıllıdır ve aklı ile elektriği kullanmayı çok iyi bilir.Elektriği kapattığınız anda ne olacağını bugün biliyoruz.Dünyada 2016 yılında 185,1 milyar hektar GDO bitki üretiminin bulunduğunu bugün görüyoruz. Aslında bu, yeni gıdalara ve hayvan beslenmesi için gerekli olan yeme ihtiyacın giderek artmasından kaynaklanıyor.Uluslararası kuruluşlar bize 2050 yılında Türkiye’nin yeni gıda ve hayvan yemi ihtiyacının yüzde 70 artacağını söylüyor. Bu nedenle yeni kaynaklar bulup bunları geliştirmek zorundayız" diye konuştu.
"TÜRKİYE BİYOTEKNOLOJİ ALANINDA ÖNEMLİ BİR YERE GELMİŞ VE YOL ALABİLECEK DURUMDADIR"
Dünyanın dört bir yanında insanların geleceğe dönük sürdürülebilir gıda arayışı içine girdiğini bu nedenle de genetik modifiye ürünlerden nasıl faydalanabiliriz diye araştırıldığını aktaran Doç. Dr. Yılmaz şöyle konuştu:
"Bugün Türkiye'de biyogüvenlik yasası kapsamında herhangi bir gıdanın ya da herhangi bir tarımsal alanda üretimin genetik modifiye ürün içermesi mümkün değil, yasak. Ancak yem olarak kullanımına onay süreçleri sonucunda izin veriliyor. Bu da bizim tamamen bu ürünlerin satın alıcısı durumunda olmamıza neden oluyor. Biz bu ürünlerin teknolojisine ve bilgisine sahip olmadan satın alıyor, oldukça yoğun ve yanlış bir noktada tartışmalara giriyoruz.Nasıl tartışmalar? Örneğin bir genetik modifiye ürünün risk değerlendirmesinin nasıl yapıldığına ya da yapılması gerektiğine ilişkin tartışmalardan çok tamamen 'evet ya da hayır','karşıyım ya da yanındayım','istiyorum ya da istemiyorum' gibi tartışmalara maruz kalıyoruz.Ben özellikle bu tür tartışmalardan uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü yeni teknolojiler zaman ilerledikçe karşımıza gelmeye devam edecek. Bizim Gıda ve Tarım alanında modern biyoteknoloji yöntemlerini kullanmamamız diye bir şey söz konusu olamaz ve bunu ön göremeyiz. Aslında Türkiye biyoteknoloji alanında önemli bir yere gelmiş durumda ve bu alanda oldukça fazla araştırma enstitümüz var, biyoteknoloji alanında üniversite bölümlerimiz var, bu konuda yetişmiş elemanlarımız var, hem Bakanlıklar bünyesinde hem de üniversitelerimizde uzmanlarımız var. Biz aslında bu konuda yol alabilecek durumdayız."
"TEKNOLOJİNİN GERİSİNDE KALIRSAK ONU ÜRETMEK YERİNE SATIN ALAN DURUMUNA DÜŞERİZ"
Genetik modifiye ürünlerin risk değerlendirmesi konusunda bilimsel çalışmalar yaptıklarını ve teknolojiye karşı oldukça ya da böyle yeni teknolojiler konusunda şüphelere oluştukça geriye gidip teknolojinin veya bilginin satın alıcısı durumuna düştüğümüzü kaydeden Doç. Dr. Yılmaz şöyle devam etti:
"Ülkemizde biyoteknolojinin bir biyoekonomi aracı haline gelmesini sağlayabilecek bir yönde geliştirebiliriz. Ama bunun için öncelikle 'evet ya da hayır','yüzde 100 karşıyım ya da yüzde 100 yanındayım' gibi yaklaşımlarda uzak durmak zorundayız. Bunlar yeni bilimsel alanlar, yeni teknolojik alanlar yeni bilgi alanları. Biz önümüzdeki süreçte bu yeni teknoloji ve bilgi alanlarına biraz daha açık görüşlü bakmak zorundayız. Elbette ki bir risk değerlendirme süreci söz konusu.Zaten Türkiye'de bizlerde risk değerlendirme konusunda, özellikle de genetik modifiye ürünlerin risk değerlendirmesi konusunda bilimsel çalışmalar yapıyoruz.Bilimsel risk değerlendirme süreçlerinin nasıl olacağı hem yasalarda hem de yönetmeliklerde açıklanmış durumda. Ama teknolojiye karşı oldukça ya da böyle yeni teknolojiler konusunda şüphelere düştükçe ve 'yüzde 100 hayır yüzde 100 evet' 'bu sizi kanser yapar, bu sizi hasta yapar' gibi yaklaşımlar sonucu aslında oldukça geriye gidiyoruz ve sadece teknolojinin ve bilginin satın alıcısı durumuna düşüyoruz."
"TÜRKİYE'DE İYİ DÜZEYDE ANALİZ YAPABİLEN LABORATUARLAR VAR, BİRÇOK İŞİ BAŞARABİLİRİZ"
Genetik modifiye organizmaların Türkiye'de üretiminin yasak olduğunu sadece yem olarak kullanıldığını dile getiren Doç. Dr. Yılmaz, "Hem kurumsal olarak hem de bilimsel anlamda belirli niteliklere ulaşmış durumdayız aslında.Burada söylenmesi gereken önemli bir şey de genetik modifiye organizmaların Türkiye'de üretiminin yasak olduğu.Sadece yem olarak kullanılıyor ama buna rağmen bir izleme süreci var ve Türkiye'de aslında bugün akredite,gerçekten iyi düzeyde analizler yapabilen, hem Tarım Bakanlığımız bünyesinde,hem de özel gıda kontrol laboratuarları niteliğinde, genetik modifiye organizma analizleri yapabilen iyi laboratuarlar bulunmaktadır.İzleme sürecini de başarıyla gerçekleştirebiliyoruz. Birkaç hafta önce GDO tartışmaları Türkiye'de yeniden ortaya çıktığı sıralarda Amerika'da bir laboratuarda insan embriyosunda kalıtsal hastalıkların genetik modifikasyon yöntemleri ile düzeltildiği,ilk genetik modifiye insana doğru giden çalışmaların başarıyla yapıldığı söylendi.Bu iki konu aynı anda basında yer aldı. Biz eğer yeni gelişmelere, yeni teknolojileri belirli mesafede durursak, izleyicisi ve alıcısı olmaya devam edeceğiz. Ama bizim bir kapasitemiz var ve bu bilimsel kapasite ile de yeni ürünler elde etme,bu konularda karar alma süreçlerini güçlendirme, kendi yasal altyapımızı yenileme ve revize etme gibi birçok işi başarabiliriz" diyerek sözlerini tamamladı.
Yorum Yazın