PARİS’te toplanacak COP21 Zirvesi’nde (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi Taraflar Toplantısı) 196 devletin, dünyanın kaderini belirleyecek yeni bir iklim anlaşmasına imza atması bekleniyor.
Peki herkesin merakla beklediği bu zirvenin amacı ne, yeni bir iklim anlaşması neden önemli ve neden hepimizi yakından ilgilendiriyor, gelin bu soruların
yanıtlarına* birlikte göz atalım:
1) Kimler toplanacak?
30 Kasım–12 Aralık’taki zirveye şimdiye kadar 80’den fazla devlet başkanı katılacağını belirtti. Aralarında Barack Obama, Xi Jinping, David Cameron, Angela Merkel ve Narendra Modi’nin de olduğu liderler, zirvenin 2009’da Kopenhag’da olduğu gibi başarısızlıkla bitmemesi için çabalayacak. 40 bin kişinin katılması beklenen resmi zirveye ek olarak 28 Kasım’daki büyük iklim yürüyüşüyle başlayacak olan alternatif zirve ve etkinlikler dünyadan on binlerce iklim adaleti aktivistini ağırlayacak.
2) Amacı ne?
İklim değişikliğiyle ilgili en yetkin bilimsel kurum olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2014 sonunda yayınladığı 5. Değerlendirme Raporu sentezinde şunları belirtiyor: •Küresel ortalama sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak için 1870’den beri toplam sera gazı salım miktarımızı 2 bin 900 gigaton ile sınırlamak zorundayız. Bu karbon bütçesinin 2/3’ünü 2011 itibariyle tüketmiş bulunuyoruz. • Güvenli limit olan 2 derece ve altında kalabilmek için 2030’a kadar düşük karbonlu elektrik ve enerji verimliliğine yıllık olarak 100 milyar dolar yatırım şart. Paris’teki zirvenin amacı 2020 sonrasını belirleyecek bir uluslararası anlaşmaya varmak. 2 derece limitini koruyacak bir anlaşma üzerinde uzlaşmak COP21 için en kritik mesele olacak.
3) Bir anlaşma imzalanacak mı?
Paris’te küresel ortalama sıcaklık artışını yüzyıl sonuna kadar maksimum 2 derece ile sınırlamak için 2020 sonrasını belirleyecek bağlayıcı, ölçülebilir ve verilen taahhütleri gözden geçirme mekanizmalarının olduğu bir anlaşmanın çıkması bekleniyor. Zirvedeki ana konular küresel bir azaltım hedefi, önlenemeyen iklim etkileri için bir uyum planı, iklim finansmanı, teknoloji transferi olacak. Zirvede özellikle G77+Çin (gelişmekte olan ülkeler bloğu) ve OECD üyesi olan sanayileşmiş ülkeler arasında zorlu müzakerelerin geçmesi bekleniyor. Fransa Başbakanı François Hollande da tüm siyasi gücünü bu anlaşmaya yüklemiş durumda, bu da Paris’ten bir anlaşma çıkması için yoğun diplomatik baskı olacağını gösteriyor.
4)Ne yapılması talep ediliyor?
IPCC’nin gösterdiği bilimsel gerçeklere uygun bir küresel anlaşma için 2050 sonrasında küresel sera gazı emisyonlarının net olarak sıfıra ulaşması gerekiyor. Bu da yüzyıl ortasında elektrik üretiminin karbonsuzlaşması, fosil yakıtların büyük kısmının toprağın altında kalması, halihazırda gerçekleşen salınımlardan doğan iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için finansman sağlanması, düşük karbonlu bir kalkınma rotası için uluslararası işbirliğinin oluşturulması anlamına geliyor. Olası bir Paris anlaşmasının adil, eşitlikçi, gerçekçi, ölçülebilir sonuçlara sahip olması ve en kırılgan kesimlerin önceliklerine hitap etmesi gerekiyor.
5) Hangi ülke ne taahhüt etti?
Ülkeler Paris’e giden yolda ulusal düzeyde belirlenmiş niyet edilen katkı (INDC) denilen belgeleri BM’ye sundular. Şu ana kadar küresel seragazı salımlarının yüzde 86.6’sını üreten 155 taraf (128 INDC + 28 üyeli AB için tek bir INDC) katkısını sundu.
AB, 1990 seviyesine göre 2030 itibariyle yüzde 40’lık bir azaltım, ABD 2025 itibariyle 2005 seviyesine göre yüzde 28’lik bir azaltım taahhüt ederken, Çin sera gazı salım artışını 2030 itibariyle zirve yapıp net olarak azaltmayı, Hindistan 2030 itibariyle ekonomisinin karbon yoğunluğunu 2005’e göre yüzde 35 azaltmayı, Türkiye ile benzerlik gösteren Meksika ve Güney Kore ise referans senaryoya göre 2030 itibariyle sırasıyla yüzde 25 ve 37 azaltım taahhüt ettiler.
6) Türkiye’nin taahhüdü var mı?
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin tarafından hazırlanan “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası” başlıklı çalışmanın önsözünde belirtildiği gibi; “Son yıllarda sera gazı salınımlarını en hızlı artıran ülkelerden biri haline gelen Türkiye, bu yeni dönemde nasıl bir rol alacak, azaltım hedefi belirleyecek mi, fosil yakıtlara dayalı enerji ve kalkınma politikalarını sorgulamaya başlayacak mı, siyasi bir kararlılık gösterecek mi gibi zor soruları, konuyla ilgilenen bütün kesimlerin tartışmaya başlaması gerekiyor.”
Türkiye çok yakın bir zamana kadar iklim değişikliği konusunda çok çekingen bir pozisyon izledi. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve yürürlükten çıkan Kyoto Protokolü’nü 12’şer yıllık gecikmelerle imzalayan Türkiye’nin BM’ye sunduğu taahhüt 2030 yılı itibariyle referans senaryoya göre sera gazı salım artış miktarını yüzde 21 azaltmak. Türkiye, eğer çekingenliğini atarsa, iklim değişikliğiyle mücadelede öncü ülkelerden birisi olma imkanına sahip.
7) Ne sonuç çıkabilir?
Paris zirvesinden beklenen 4 ana çıktı var: 1) Tüm ülkeleri kapsayacak, hızla yürürlüğe girecek bir küresel bağlayıcı sözleşme; 2) Sera gazı salınımlarının azaltılması, kontrol edilmesi ve azaltım hedeflerinin gözden geçirilmesi için ulusal taahhütlerin ortaya konması; 3) İklim değişikliğiyle mücadele için finansal kaynakların ve teknoloji transferi için imkanların yaratılması. Özellikle iklim etkilerine en fazla kırılgan olan gelişmekte olan ülkelerin maddi destek alması, zararlarının tazmin edilmesi; 4) Şu ana kadar verilen taahhütlerin 5 yıllık döngüler içerisinde gözden geçirilerek azaltım konusundaki azmin artırılması.
8) Sonuç hangi sektörleri ilgilendiriyor?
İklim değişikliği başta enerji ve ağır sanayi olmak üzere turizmden tarıma tüm sektörleri hem nedenleri hem de sonuçları itibariyle ilgilendiriyor. Özellikle CAN Europe’un (İklim Eylem Ağı Avrupa) bildirdiği gibi Türkiye 75 kömürlü termik santral planlarken, enerji sektörünün ciddi biçimde bu sonuca dikkat etmesi gerekiyor.
Climate Action Tracker’dan Niklas Höhne’nin analizine göre, Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedefleri ülkenin gerçek potansiyelini yansıtmıyor. Türkiye’nin Almanya’dan yüzde 50 daha yüksek güneş enerjisi potansiyeli, 275 GW civarında teknik rüzgar potansiyeli var. Öte yandan yoğun kentleşme baskısı da iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Kemerburgaz Üniversitesi’nden Sevil Acar’ın yaptığı bir analiz de ülkede fosil yakıtlara verilen dolaylı/dolaysız teşviklerin çok ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor.
9) Günlük hayatımızı etkileyecek bir tarafı var mı?
İklim değişikliği halk sağlığından, kentleşmeye, suya erişimden, gıda güvenliğine pek çok boyutuyla günlük hayatımızı halihazırda etkiliyor. Kırım-Kongo kanamalı ateşi vakalarının artmasından iklim değişikliğine en kötü katkıyı yapan kömürlü termik santraller dolayısıyla halk sağlığı risklerine kadar uzanan yelpazede ciddi somut çıktıları var.
Bu yıl yaşanan Hopa’daki sel, 2007/8’de ülke çapındaki kuraklık gibi ekstrem hava olaylarını tetikliyor. Bazı araştırmalar iklim değişikliğinin mevcut sosyo-ekonomik kırılganlıkların iklim değişikliğinin etkileriyle bir araya gelerek etnik/dinsel çatışmalar ve sınır ötesi göç için “çarpan etkisi” olabileceğini öne sürüyor.
* Bu yanıtların hazırlanmasında COP21’e Türkiye’den akredite iki üniversitesinden biri olan Sabancı Üniversitesi’nin, iklim politikaları çalışmalarını yürüten İPM (İstanbul Politikalar Merkezi) ve IICEC (İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi) uzman araştırmacıları destek oldu.
RAKAMLARLA #COP21
2°C
COP21’in küresel sıcaklık artışı hedefi
40.000
Toplam katılımcı sayısı
196
Katılan tarafların sayısı
3.000
COP21’de görev yapacak kişi sayısı
11.000
Zirvede görev yapacak polis sayısı
0
Şimdiye kadar iklim değişikliği konusunda gerçekten yasal olarak bağlayıcı ve küresel anlaşma sayısı
170 milyon Euro
COP21’e harcanacak toplam bütçe
% 30
Küresel ısınma bu seviyelerde devam ederse, bu yüzyıl bitmeden kaybedilecek biyoçeşitlilik oranı
1 metre
Mevcut yolda devam edersek, 2100’e kadar su seviyesinin yükselebileceği rakam
Yorum Yazın