İnsanlarımız Beyşehir Gölü hakkında ne düşünür hep merak etmişimdir. Değeri biliniyor mu acaba diye de hep sormak istemişimdir…
Hiç sanmıyorum!
Eğer bilinseydi, hiç bu durumlara düşer miydi?
Diyesim gelir ne hikmetse…
Ona yakıştırılan unvanları hatırlıyorum da; geçmişte Beyşehir Gölünü anlatmak ve tanıtmak isteyenler şunları söyler ve yazarlardı:
Ovanın can damarı…
Konya'nın bereket pınarı…
Kıraç toprakların efendisi...
Hayat pınarımız, Şah damarımız ve daha pek çok güzellemeler düzerdi şairler, edipler.
O unvanlarını yitirmemesi için el uzatmalı, her şeyini aldığımız ama hiçbir şey vermediğimiz gölümüze can simidi olmanın vakti geldi de geçiyordu neredeyse…
Bu karamsar tablo değişmeli diyenler, Beyşehir Gölünün değerini bilenler vardı çok şükür. Acil çözüm bekleyen sorunlar arasında, göl tabanında yoğunlaşan kirlenmeye karşı bir proje hayata geçirilmişti. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca, iç sularda terkedilmiş ağların temizlenmesi projesine start verilmişti.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Şube Müdürü Mustafa Bağcı ekibiyle, Beyşehir Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Erol Erdoğan da avcılardan kurduğu ekibiyle, gölün kıyısında buluştuk. Enformasyon ekibi olarak biz de temizleme çalışmalarını kamera ve fotoğraf makinalarımızla kayda almak üzere hazırdık.
Çiftlik Mahallesi sahilindeki balıkçı barınağında, 15 Ağustos 2016 günü toplandık ve teknelerle Beyşehir Gölüne açıldık. İşini çok iyi bilen avcı ekibinin öğleye kadar tabandan çıkardığı çürümüş ağlar ve kerevit sepeti kalıntılarını görünce gözümüz korkmuştu. Bilinçsiz avcılık, su seviyesinin azalmasına bağlı otlanma, yaban hayatı ve balıkçılığı tehdit eden türlü sorunların arkasında maalesef hep insan faktörü vardı!
Gölde terk edilmiş ya da unutulmuş bu ağlar ve kurşun aksamları, göl suyunun ağır metallerle kirlenmesine sebep olurken; doğada çözünmeden kaldığı için de göl tabanında gözenekleri kapatıyor ve yoğun kirlenmeye sebep oluyor. Pasif olarak avcılık yapmaya devam ederek üretime zarar veren bu hayalet ağların temizlenmesi projesine emeği geçen insanlara dua ettim içimden. Gerçekten minnet duyulacak bir iş yapılıyordu.
Öğle molasında bir yarımadaya toplanıp, avcılar ve yetkililerle durum değerlendirmesi yapmıştık. İçimizi yakan, vicdanımızı sızlatan sorunların yanında çözüm önerileri sunmaya çalışan, ekmek teknesinin değerini bilen insanlar tanıdım orada. Altın yumurtlayan tavuğun kesilmesine benziyordu her şey. Avcılar durumun farkında, hatalarını biliyorlar fakat günah keçisi gibi gösterilmekten rahatsızlar. Bizi de dinlemeli yetkililer, tecrübelerimizden ve önerilerimizden yararlanabilirler diyorlardı.
Bu kadar ağ ve diğer avcı malzemelerinin göl tabanına bırakılması nasıl olur, bunun zarar verdiğini avcı bilmiyor mu diye sorduğumda bin ah işittim sanki! Çalıntı ağların, kışın buz tutan gölde çıkarılamayan, yırtılan ve fırtınalı havalarda otlara dolanan, kurtarılamayan ağların buna sebep olduğunu söylediler. Sorumsuzca eskiyen ağları toplamayan avcıların da olduğunu saklamadılar. Kooperatif Başkanı Erol Erdoğan, daha önce kendi imkânlarıyla avcılara para ödeyip böyle bir temizleme çalışması yaptırdıklarını söylüyordu. Şube Müdürü Mustafa Bağcı, çürümüş ağlarda ölü balık fosillerini göstererek bu temizliğin önemine işaret ediyordu…
Teknesinde çekim yaptığımız Ahmet Erdoğan, 20 yıllık avcı olduğunu, Beyşehir Gölünü kendisine ait bir fabrika gibi gördüğünü söylüyordu. Ama kendi malımıza kendimiz zarar veriyoruz diyerek öz eleştirisini de yapıyor, takdiri hak ediyordu. Av yasağı döneminde, avcıların başka geliri yoksa kaçak avlanmak zorunda kaldığını, iki üç ay asgari ücret kadar bir destek sağlansa avcıların bu hatayı yapmayacaklarını dile getiriyordu. Bu öneriyi gerekli mercilere ilettiklerini kooperatif başkanı da söylüyordu…
Kamuoyunda son yıllarda çok tartışılan elektroşokla avlanmaya gelmişti söz. Kanım dondu deriz ya hani, işittiklerim ürkütmüştü beni. Yetkililerin ve avcıların ittifak ettiği tek önlem, kesinlikle ağır para cezasıyla birlikte hapis cezası uygulanmalı bunlara diyorlardı. Tam yetkili sivil koruma ekipleri kurulmalı diyordu avcılar. Kıyıda sığ sularda, tam yumurtlama ve döllenme zamanında balık sürülerine katliam yapıldığını söylüyorlardı. Jandarma ve Su Ürünleri Kontrol ekiplerine ait teknelerin bu sığ ve sazlık olan bölgelere yanaşamaması, yeterli personelin olmayışı gibi olumsuzluklarla beraber haberleşme imkânlarını kullanarak takip ettikleri denetimleri birbirlerine duyuran organize olmuş kaçak avcıların yakalanmalarının zorlaştığını anlatıyorlardı…
Duyduklarımız içimizi karartmıştı! Şube Müdürü Mustafa Bağcı, sahibine karşı kendi bahçesini korumaya çalışıyoruz diyerek tarif ediyordu durumu. Yine de tanıştığım ve sohbet ettiğim avcı gurubunun samimi duygularla ortaya koyduğu tavır, umutlandırmıştı beni. Her şeyin farkındaydılar; büyüklerimiz bizi de dinlemeli ve istişare etmeli, yardıma hazırız mesajı veriyorlardı. 490 ruhsatlı avcıdan oluşan dev bir ordu olduklarını, 27 yıllık başkanları Erol Erdoğan'la atılacak her türlü adıma destek olacaklarını söylüyor, milli servete sahip çıkıyorlardı…
Günün sonunda Ahmet Erdoğan bize güzel bir sürpriz yapıyor 'Ara Saz' koyunda, sarı ve beyaz çiçekleriyle insanı büyüleyen Nilüferlerin arasına tekneyle daldığında, uçup gitmişti tüm dertlerim. Ne kadar fotoğraf çektiğimi bilmiyorum, cennette gibiydim. Bize; gökyüzünde uçuşan martılarla, alay alay üstümüzden geçen ördek sürüleriyle, sazlık ve kamışlıklar arasında uzanan Nilüfer deryasında rüya gibi bir gün yaşatan dostlara selam olsun. Allah Beyşehir Gölümüzü kötü insan şerrinden, afet ve felaketlerden korusun dileklerimizle; minnet ve şükranlarımı sunuyorum hepinize…
Yorum Yazın