Akören ilçesine bağlı Kayasu mahallesinde, lavanta üretimi yapılan tarlada tanıtım amaçlı düzenlenen programa basın mensubu bir arkadaş götürmüştüm. Sahada fotoğraflar çekip haber hazırlarken, hafızam beni otuz yedi yıl geriye götürmüş, meslek hayatımın ilk yılları gözümde canlanmaya başlamıştı.
Eski adı 'May' olan Kayasu, bir zamanlar Çumra'ya bağlı köylerimiz arasında, benim doğum yerim olan Apa'ya yakın, şirin bir yerleşim alanıydı. Akören henüz ilçe olmamıştı ve o zamanlar ben 18 yaşında, çiçeği burnunda bir teknisyendim. Salgın hayvan hastalıklarına karşı koruyucu aşılama çalışması için defalarca Kayasu köyümüze gitmişliğim vardır. Hemen herkesin özellikle küçükbaş hayvancılık yaptığı dönemlerdi. Etini sütünü, yumurtasını kendisi üretirdi o zamanlar köylülerimiz. Onların ayağına, ahırına kadar hizmet götüren bir teşkilatın mensubu olarak çok mutlu ve huzurluyum. Çalışıp üreten, alın terini yiyen o güzel insanlara selam olsun.
Dağ köylerini çok severdim. Müthiş manzaralar sunan yol güzergâhında, sağlı sollu bahçelerin arasında Kayasu'ya kadar uzanan koridorda ruhum dinlenirdi adeta. Torosların koynunda saklı, çok güzel bir Anadolu köyü burası derdim.
Akören ilçe, Kayasu da buraya bağlı bir kasaba olmuştu zaman içinde. Belediyelik statüsü kazandıktan sonra yeni adımlar atan beldeler arasına girmişti fakat tıpkı benim köyüm gibi, büyükşehir yasalarıyla belediyelik ömrü kısa sürdü.
Yıllar sonra gördüm, o güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş Kayasu. Hiç yolu düşmeyen, göremeyenler için biraz tarif edeyim. Ovayı bitirip, Akören'den sonra dağların içine daldığınızda, kendinizi yemyeşil bir vadide bulursunuz. Sebze meyve yetiştirilen bahçelerle doludur bu vadi. Eskiden kıymetliydi ama günümüzde ekonomik değerini yitiren kavak ve söğüt ağaçlarının hâkimiyeti bitmese de sürüyor hâlâ. Fakat yeşilin tonlarına katkısı tartışılmaz boyutta.
Hep hayalini kurduğum bağ evleri yapılmış bahçelerin ortasına. Balkonunda çayımı yudumlarken, meşe ve ardıç ormanlarının seyrine dalmayı düşlediğim türden; boyalı, dağ manzaralı, oldukça sevimli mini evler. Tam emeklilik hayatı yaşanacak, oksijen tüpü gibi bir yer işte…
Şimdi bu manzaralara lavanta tarlalarını ekleyin; rengârenk kelebeklerin, bal arılarının içinde cirit attığı, etrafa mis kokuların yayıldığı bir ortamda yaşamayı düşünün.
Lavanta deneme üretimi yapılan üç dekarlık bir tarlada gördüklerimden sonra bunları söylemek geldi içimden. Lavanta tam bu bölgenin çiçeği olacak gibi geliyor bana. Mükemmel bir gelişme bu, bölge için en iyi alternatif ürün ve çiftçilerimize yeni bir umut kapısı olacağını sanıyorum. Tarla günü etkinliğinde herkes pür dikkat konuşulanları dinliyordu. Arıların telaşı ve kelebeklerin oynaşı dikkatimi çekiyor, konuşmaların bitmesini bekliyordum.
Morun albenisi en yüksek tonuyla önümüzde uzanan lavanta denizine dalmış, fotoğraf makinemle arıların, kelebeklerin peşine düşmüştüm. Sarı, beyaz, benekli kelebekler arasında bir tane de mavi kelebek görmüştüm. Fakat çok hızlı ve ürkek olduğu için hiç yaklaşamamış bir türlü fotoğrafını çekememiştim. Lavanta üretimi orada çoğalırsa eğer bizim 'Kelebekler Vadisi'nin pabucunu dama atar gibi geliyor bana. Arıların mutluluğuna şahit oluyorduk aynı zamanda. İştahla işlerini yaparken insanlarla hiç ilgilenmiyorlardı. Lavantanın iyi bir gelir kapısı olması için arıcılığa yapılacak yatırımlar çok önemli. Konu uzmanları altını çizerek, dekar başına çiçeğinden bin lira kazanacağınız lavanta tarlalarında üç bin lira da bal geliri sağlanabileceğini vurguladılar. Kozmetik ve deterjan sektörünün aranan ürünü lavanta, çok parçalı küçük araziler için biçilmiş kaftan olarak önümüzde duruyor. Çiftçimizin bu fırsatı iyi değerlendirip, mesajı aldıklarını ümit ediyorum. Onlara teşvik ve desteklerin, teknik bilgilerin verilmesi noktasında bakanlığımız ve teşkilatlarımızın gayreti boşa gitmemeli. Üreten çiftçi kazanacak, ülke ekonomisi kazanacak, millet kazanacak. Emeği geçenleri kutluyor, berekete dönüşmesini diliyorum…
Bunları düşünürken aklıma geliyor, yeni bir ticari gelir kapısı aralamaya hazırlanan Kayasu, eskiden tahin değirmenleriyle ünlü bir yerleşim birimiydi. Çocukluğumda benim köyümde çok susam yetiştirilirdi. Harman kalktıktan sonra at arabalarıyla üçer beşer kişilik guruplar halinde, May'a tahin çıkarttırmaya giden babalarımızı heyecanla beklerdik. İnanın süslü ambalajlar içinde şimdi marketlerden aldığımız tahin ile o zamanki tahinler arasında dağlar kadar fark vardı. Usta farkımıdır, değirmen faktörümüdür, yerli susamdan elde edilmesinden midir, ya da hepsi birden mi etkiliydi; kokusu, rengi ve tadı damağımızda kalan bir lezzet olarak hiç unutmuyorum.
Babamın arkadaşları, ata dostları olduğunu duyardım. Misafirperverliğiyle ünlü Maylı dostlarının kulağını çınlatan dedemden, babamdan hikâyeler dinlerdim. Yoksul ama gönlü çok zengin o insanların, evini ve sofrasını açtığı atalarımız adına bugün, torunları olarak ben de bu satırlarda minnet duygularımı ifade etmekten onur duyuyorum. İyiliğin unutulmadığını dile getirme fırsatını bana bahşeden Allah'a hamdolsun. Yüce gönüllü tüm Kayasu insanlarına selam ve saygılarımı sunuyorum…
Yorum Yazın