Özellikle küçük çiftçileri bir araya getirmeyi hedefleyen ‘tarımsal ürün ortaklıkları’ modeliyle hem parçalanmış araziler birleşecek hem bunların hissedarı olan 40 milyon kişi yeni gelir sahibi olacak.
Türkiye’de, tarım yapılabilir arazilerdeki çok parçalı yapı, bugün de verimli üretim açısından en büyük sorunlardan biri. Halen sahip olduğumuz 23,8 milyon hektarlık tarım arazinde 3 milyon tarımsal işletme faaliyet gösteriyor. Bu nedenle ortalama işletme büyüklüğü de 5,9 hektarda kalıyor. Hatta bu işletmelerin üçte ikisinin arazi büyüklüğü 5 hektardan daha az ve geometrik şekilleri bozuk, sınırlardaki kesikler nedeniyle kullanışı da sorunlu. İşletme başına düşen ortalama parsel sayısı da 10. Bu yapı tarıma dayalı sanayileşmeyi de olumsuz etkiliyor. Oysa Avrupa Birliği’nde ortalama tarımsal işletme büyüklüğü 12,6 hektar. Bu büyüklük örneğin Fransa 52,1 hektar, Almanya 45,7 hektar ve İspanya’da 23,8 hektar.
Yine verilere göre Türkiye’deki tarımsal işletmelerin yaklaşık 40 milyon hissedar bulunuyor. Bu kapsamda hissedar olmasına rağmen arazilerini kullanmayan 37 milyon kişi ise bu arazilerin küçük olması ve miras anlaşmazlığı gibi bazı sosyal sebeplerle önemli bir gelirden de mahrum. Parçalı araziler, makine kullanımında, ulaşımda, sulamada, tesviye ve elektrifikasyon gibi konularda da yetersizliğe yol açarken, tarımsal üretimde kurumsallaşmayı da büyük oranda engelliyor. Gelişmiş ülkelerde ise kurumsallaşma yüzde 90’ların üzerinde. Bu durum tarımsal üretimi olumsuz etkilediği gibi aynı zamanda son 15-20 yıldır Türkiye’nin önemli bir tarımsal ürün ithalatçısı ülke olmasına da yol açtı.
Havza bazlı üretim
Bu sorunun önüne geçmek için son dönemde yeni adımlar da atılıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda TBMM’de kabul edilen 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun bunlardan biriydi. Bu düzenleme özellikle tarımsal arazilerde daha fazla parçalanma olmasını önlemeyi hedefledi. Arazi toplulaştırılmasına yönelik adımlar da atılıyor. Yeni atılan adımlardan biri ise “Tarımda Havza Bazlı Üretime Destek.” Konuyla ilgili olarak geçen ekim ayında açıklama yapan Başbakan Binali Yıldırım, 7 milyon hektar arazinin 2023’e kadar toplulaştırılacağını, tarıma elverişli her metrekarenin ekilmesini sağlayacaklarını söyledi. İşte bu noktada İstanbul Vergi Merkezi (İVM), havza bazlı üretimin de altyapısını oluşturabilecek “Tarımsal Ürün Ortaklıkları” modelini gündeme taşıdı. Konuyla ilgili bilgi veren İstanbul Vergi Merkezi Üyesi Mustafa Uysal, öncelikle şu vurguyu yaptı: “Tarımsal ürün ortaklıklarıyla ilgili model önerimiz havza bazlı üretim stratejisine hizmet edeceği gibi, hissedar olup gelirden mahrum 37 milyon kişiye de kazanç imkanı sağlayacak. Yine tarımla kalkınmada hedefe ulaşırken, sermayenin tabana yayılmasına, sermaye piyasalarının gelişmesine, kayıtdışılığın önlenmesine, cari açığın azalmasına ve tarım sektöründeki sosyal güvenliğin güçlenmesine de hizmet edecek.” Uysal’ın verdiği bilgiye göre tarımsal ürün ortaklıklarının en temel özelliği, arazi sahiplerinin tapuları ve mülkiyet haklarının korunması olacak. Vergiden sermaye piyasalarına kadar bazı alanlarda mevzuatı değişikliği de gerektiren model temelde şöyle işleyecek:
Üst kullanım hakkı
• Öncelikle parçalı araziler üzerinde, üst kullanım hakkı tesis edilerek, mülkiyet sahiplerine ürün ortaklığına ilişkin menkul kıymet verilecek. Böylece bu kişiler tapu sahibi olmaları yanında bir de üründen pay hakkına imkan sağlayan, menkul kıymet sahibi de olacak. Ayrıca bu menkul kıymetlerin sermaye piyasasında işlem görmesi de sağlanabilecek. Böylece tarım arazilerine ürün senetleri ile tedavül imkanı getirilerek ekonomiye ciddi bir kaynak girişi imkanı doğacak.
• Bu yöntemle birleştirilen arazilerde tarımsal ürün ortaklıklarıyla havza tarımı yapılacak ve elde edilen üründen intifa hakkı (ürün hakkı) sahiplerine kâr payı verilecek. Tapu sahipleri dilerlerse, arazilerinin tapularını muhafaza ederek menkul kıymetlerini nakde çevirme veya her yıl üründen gelir elde etme imkanına kavuşacak.
• Daha önce arazisinde emeğiyle çalışanlara ise tarımsal ürün ortaklıkları bünyesinde sosyal güvenliğe sahip olarak çalışma önceliği verilecek.
Bu ürün ortaklıklarıyla yürütülecek havza tarımı sayesinde sulama imkanlarının, mekanizasyonun ve verimin artacağını ifade eden İVM Üyesi Uysal, böylece sağlıklı, standartlara uygun ürün elde edileceğini, toprak yapısının korunacağını, mera alanlarının genişleyeceğini, hayvancılığın gelişeceğini, bölgesel kalkınma farklılıklarının azalacağını, tarım sektöründe çalışanların sosyal güvenliğe kavuşacağını belirtti. Havza tarımının yapıldığı bu bölgelerde, ayrıca "Tarıma Dayalı Sanayi Bölgeleri" kurulabileceğini anlatan Uysal, bunun da yeni iş alanları anlamına geldiğini vurguladı. Uysal şöyle devam etti: “Tarıma dayalı sanayi ürün yatırımları artar, tarım ürününün katma değeri yükselir ve ihracat potansiyeli sağlanır. İthalat ise azalır.”
Vergi stopajla alınmalı
Tarımsal ürün ortaklıkları modelinin başarıya ulaşması için, uygulanacak vergi sistemi de büyük önem taşıyor. İVM’nin önerdiği modele göre öncelikle Vergi Kanunlarında küçük çiftçi yanında çalışanlara tanınan Gelir Vergisi muafiyeti tarımsal ürün ortaklıklarında çalışanlara da sağlanmalı. Yine öneriye göre tarımsal ürün ortaklıkları Kurumlar Vergisinden muaf olmalı ve sattıkları üründen sadece stopaj suretiyle vergi alınmalı. İVM bu yolla kayıtdışılığın önemli bir sebebinin ortadan kaldırılabileceğini ileri sürüyor. Böylece tarımdan elde edilecek Gelir Vergisinde ciddi oranda artışlar olacak, kayıtlı tarım ürünlerinin artmasının zincirleme etkisiyle de sanayi ve ticaretin vergi potansiyeli de yükselecek.
Vergiye özel platformun 2017 yılı gündemi yoğun
Vergiyle ilgili tüm konuların hem uygulaması hem teorisi hem denetiminin içinden gelmiş uzmanların, geçen yılın ortasında kurduğu İstanbul Vergi Merkezi (İVM), bir sivil toplum örgütü olarak çalışmalarını sürdürüyor. Vergi alanında bu tür bir sivil yapı olmadığını belirten İVM Başkanı Prof. Dr. Hakan Üzeltürk, adil bir vergi sistemi için tüm tarafl arın hukukun üstünlüğü çerçevesinde iyiniyetli hareket etmesi gerektiğini, bu nedenle de herkesin birbirini dinlemesi, anlaması ve çözümler üretmesinin çok önemli olduğunu söyledi. İVM’nin bünyesindeki birçok kişinin geçmişte Vergi Konseyi içinde de yer aldığını ve katkı verdiğini hatırlatan Üzeltürk, sorumluluklarını sürdürmek için bu yapıyı kurduklarını ifade etti. Bu yıl özellikle, yazım aşamasına geçilmesi beklenen Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu konusunda yeni çalışmalar yürüteceklerini açıklayan Üzeltürk, vergi mahkemelerinin de yeniden yapılanma içinde olduğunu, bu konuyu yakından takip ettiklerini söyledi. Bağımsız bir yapı olarak ortak görüş açıklamayı, toplantılar düzenlemeyi planladıklarını anlatan Üzeltürk, düzenli rapor çalışması düşündüklerini kaydetti. İVM, geçtiğimiz aylarda Vergi Barışı’yla ilgili kapsamlı bir panel organize etmişti. İcra kurulu Prof. Dr. Hakan Üzeltürk, Bülent Çorapçı, Mustafa Koç, Mustafa Uysal ve Mustafa Tan'dan oluşan İVM'nin üyeleri arasında; Abdülkadir Kahraman, Adnan Nas, Bumin Doğrusöz, Fatih Dural, Mehmet Akif Ulusoy, Şaban Erdikler, Veysi Seviğ gibi isimler bulunuyor.
Yorum Yazın