Ankara Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Hüseyin Tanrıverdi, sokak hayvanlarıyla ilgili sorunların, veteriner hekimlerin ve hayvanseverlerin işbirliğinde çözülebileceğini belirtti. Hayvan barınaklarının bakımın belediyelere ait olduğunu ve veteriner hekimlerin sorumlu tutulamayacağını kaydeden Tanrıverdi, devlet kurumlarında çalışan veteriner hekimlerin sayısının da arttırılması gerektiğini söyledi
Ankara, Çankırı ve Kırıkkale illerini kapsayan Ankara Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası’nın Başkanı Hüseyin Tanrıverdi, belediyelerin sahipsiz hayvanları tedavi ederek gerekli müdahalelerde bulunduklarını, ancak veteriner hekim sayısının az olduğunu ifade etti. Türkiye genelinde, belediye bünyesi içinde veteriner işleri dairesi bulunmadığına dikkat çeken Tanrıverdi, belediyede çalışan bir veteriner hekim başına yılda 16 bin hayvan düştüğünü vurguladı. Bunun çok zor bir durum olduğunu belirten Tanrıverdi, devlette veteriner hekim kadrolarının açılmadığını, bu nedenle belediyelerin yetişemediği hayvanlara özel kliniklerin de devreye sokulmasıyla hizmet verilebileceğini söyledi. Oda olarak, bütçe ayrıldığı takdirde çözüm bulunabileceğini savunan Tanrıverdi, devletin yanı sıra hayvanseverlerin ve veteriner hekimlerin de birlikte hareket etmeleri gerektiğini dile getirdi.
Tanrıverdi, hayvanseverlerle, hayvansever görünümlü insanları birbirinden ayırmak gerektiğini vurgulayarak, gerçek hayvansever olmayanların bu sıfat altında rant sağladıklarını belirtti. Tanrıverdi, şöyle konuştu:
“Mesela şahsın biri araba çarpmış bir sokak köpeğini veterinere götürüyor, sosyal medyadan ne kadar ücret istendiğini yazıyor ve elde ettiği parayı ne yaptığını, ne kadarını harcadığını bilmiyoruz. Bazı tespitlerimizde bu yolla geçinen insanlar olduğunu öğrendik. Hayvanseverlikle hiç bir alakaları olmadığı gibi, veteriner hekimlerle de en fazla tartışmaya giren grup bu kesim. Odalara ödenek ve yetki verilse, bu gibi durumların önü alınır. Hekim de hayvansever de hayvanların iyi olmasını ister.”
“Barınak şartları veteriner hekimin dâhilinde değil”
Mobil uygulamaların da amacına hizmet etmediğini kaydeden Tanrıverdi, bu yolla veteriner hekim olup olmadığı anlaşılmayan kişiler tarafından yapılan müdahaleler sonrası, hayvanların akıbetinin ne olduğunun da billinmediğini belirtti. Barınaklardaki sağlıksız koşullar nedeniyle hayvanseverlerin veteriner hekimlerle tartışmasının da bilinçsizlikten kaynaklandığını dile getiren Tanrıverdi, barınak şartlarının veteriner hekimlerin dâhilinde olmadığını, barınak sorunlarında veterinerlerin bundan mükellef tutulmayacağını söyledi. Tanrıverdi şöyle konuştu: “Barınak sorunlarında veteriner hekimler sorumlu tutuluyor, oysa sokak hayvanlarının bakımı ve beslenmesi belediyelere aittir. Bu ayrımı yapamadıkları için bize şikâyete geliyorlar. İyi değilse, bunu belediyelere söyleyin. Elbette çok haklılar, 150 kapasiteli yere 300 hayvan koyuyorlar, yazık. Ama buradaki veteriner arkadaş bir şey yapamaz, bunu bilmiyorlar. Oysa gerçek hayvanseverler ve veteriner hekimler aynı duygu ve düşünceleri paylaşıyorlar.”
Sorunun çözümünün kenetlenmekten geçtiğini kaydeden Tanrıverdi, “toplumda hayvanseverler ve hayvana karşı olanlar şeklinde bir kamplaşma” olduğunu, bunun ise yanlış uygulamalardan kaynaklandığını belirtti. Özellikle sokak hayvanlarını besleme konusundaki bilinçsiz yaklaşımın bu kutuplaşmayı arttırdığına dikkat çeken Tanrıverdi, sokak hayvanlarına verilecek yiyeceklerin belli miktarlarda ve aralıklarda konulması gerektiğini söyledi. Tanrıverdi, bu konu hakkında şunları ifade etti:
“Bir yere fazla miktarda mama koyarsanız, köpekler orada kolonileşiyor ve bölgelerini işaretledikleri için, oradan geçen bir insana koruma içgüdüsüyle saldırabilliyorlar. O nedenle küçük öbekler hâlinde ve parkların köşelerine koyarak kolonileşmeyi önleyebilirsiniz. ‘Kapımın önünde neden vermeyeyim?’ diyorlar. Çünkü orada biriktiklerinde size de saldırabilirler, bu duruma neden olan biziz, köpeklerin suçu değil ki…”
“Geçici barınaklar her köpeğe uygun değil”
Geçici barınakların her köpeğe uygun olmadığını dile getiren Tanrıverdi, sakat, yaşlı, hamile, psikolojik sorunu olan ya da pitbull gibi tehlikeli kabul edilen ırklar için kalıcı barınaklar olması gerektiğini ifade etti. Belediyelerin doğal ortamlı yerlere kalıcı barınak inşa etmelerini öneren Tanrıverdi, bakıcı olarak da hayvanseverlerin görev alması sayesinde, barınaklar konusundaki bu sıkıntılı durumun çözülebileceğini söyledi. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki yemek artığının çok fazla olduğuna dikkat çeken Tanrıverdi, bu yiyeceklerin barınaklara taşınmasının da bir önlem olabileceğini savundu.
Veteriner hekimlerin pek çok sıkıntısı olduğunu dile getiren Tanrıverdi, sorunlara ilişkin şunları sıraladı: “Hem beşeri hem veteriner hekimlikte gizli kahramanlar dayak yiyor, tehdide maruz kalıyor. Veteriner hekimler hayvan saldırısına da uğruyor, atın ya da büyük baş hayvanın çiftesi ölüme kadar götürebiliyor. Ancak asıl sorun, verilen hakların geri alınması… Örneğin 1949 yılında 5434 sayılı kanun doğrultusunda, veteriner hekimlere yılda iki ay hizmet zammı, yani yıpranma payı verilmesi öngörülüyordu. 2006 yılında tıp hekimleri Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, ‘Biz de bulaşıcı hastalıklarla uğraşıyoruz’ diyerek talepte bulundular. Elbette haklılar… 2008 yılında Anayasa Mahkemesi kararında yasa genişletiliyor ve ‘salgın hastalıkla uğraşan herkese verin’ deniyor. Fakat 2018 yılında torba yasayla, bu kez Anayasa ilkesine aykırı davranılarak, tıp ve diş hekimlerine verillirken, veterinerler bunun dışında bırakılıyor. Bu gerçekten haksız bir uygulama, elbette herkese verilmeli ama 1967 yılındaki uluslararası bir çalışmada hayvandan insana bulaşan hastalık 100’ün biraz üstündeyken, 2000 yılında 200’ü geçiyor.
Bunun yanı sıra, tıp ve diş hekimliklerinden emekli olanlara 1500-2000 lira arasında emeklilik artışı yapılırken, veterinerlere sağlanmıyor. Bunlara rağmen veteriner hekimlerimiz canla başla çalışıyor. Umarım yetkililer bu sese kulak verirler.”
Yerel seçimlerde sokak hayvanlarıyla ilgili söylem yok
Yerel seçimlerin arifesinde, cılız da olsa sokak hayvanlarına yönelik politik söylem geliştiren partilerin olduğunu söyleyen Tanrıverdi, tam teşekküllü bir proje duymasa da, duymadığı projelerin olmasını umut ettiğini dile getirdi.
Hayvan sayısının arttığını ve insan psikolojisinin değiştiğini ifade eden Tanrıverdi, özellikle ailelerin çocuklara hayvan sevgisi kazandırmaları gerektiğini belirtti. Tanrıverdi, eğitim müfredatına alınması gereken konunun, talep edildiği takdirde kendileri tarafından anlatılabileceğinin de altını çizdi.
Medyada şiddet gören sokak hayvanlarının sıkça haberinin yapılmasına ilişkinse şunları söyledi: “Elbette özgür haberden yanayım, bir vatandaş olarak gerçeği bilmek isterim. Bileyim ki ona göre ne yapabileceğimi düşüneyim. Fakat medya yapıcı haber ve programları da dikkate almalı. Dizilerde sürekli kavga ve vahşet izliyoruz, çocuklar da bilinçsiz olarak buna maruz kalıyor ve bu da bir yerden patlak veriyor. Bana kalırsa, kamu spotları da dâhil olmak üzere, tanımlayıcı, araştırmacı, nasıl olması gerektiğini gösteren, destekleyici yayınlar yapılmalı. Konu hakkındaki uzmanlarımız seve seve yardımcı olacaklardır. Bu, çatışmayı da önler.”
“Kırmızı et fiyatı yüksek çünkü girdiler pahalı”
Tanrıverdi, ülke olarak sağlıklı et tüketildiğini ancak halkın bilinçli olması gerektiğini belirtti. Et alınan kasap ya da marketlerdeki gerekli belgeleri teyit ederek, emin bir şekilde et tüketilebileceğini söyleyen Tanrıverdi, “O parçalama ünitesinde veteriner hekimin çalışma izni olup olmadığını baksınlar. Ürünün Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan onaylı olduğunu gösteren belgeyi, mezbahanın onaylı bir işletme olduğunu, kesmiş olduğu hayvanın sevk raporunu görebilirler. Bunlar kanatlılar için, süt ve yumurta için de aynı… Bakanlıkça onaylı olduğunu görerek, kendiniz kontrol edebilirsiniz” dedi.
Kırmızı et fiyatlarının yüksek olma sebebinin üretim girdilerinin pahalı olmasından kaynaklandığını ifade eden Hüseyin Tanrıverdi şunları söyledi: “Yem pahalı, yemi yetiştirecek girdilere destek olmazsanız, KDV’yi ve mazotu düşürmezseniz yem pahalanır. Elektirik, doğalgaz, mazot, aşı derken çiftçiler de üretmiyor ve ithal yem alıyoruz. Aracılar da devreye girince, kırmızı et pahalı oluyor. Gerektiği zaman ithalat da yapmalıyız ama ülkemizde çözümünü de bulmalıyız. Bir de süt sığırlarının kesilmesi durumu var, süt para etmediği için ‘kesip kurtulayım’ zihniyeti var. Devlet, destekleme de yapıyor ama gerçek üreticilere destek vermeli. Veteriner hekim ve veteriner sağlık teknikeri sayısının arttırılması gerekiyor. Mevcut kişiler her şeye yetişemiyor. Bunlar yapılırsa, Türkiye’nin yapamayacağı bir şey yok…”
Yorum Yazın