Şekerbank

Bayraktar: “Gübre fiyatları tarımsal üretimi ölümle tehdit ediyor”

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bayraktar: “Gübre fiyatları tarımsal üretimi ölümle tehdit ediyor”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 200 artarken, aynı dönemde amonyum nitrat gübresi yüzde 195, üre gübresi yüzde 239, DAP gübresi yüzde 159 ve 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 130 artmıştır”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, ekim ayında üretici ve market arasındaki fiyat değişimlerini değerlendirdi. Bayraktar, ekim ayında üretici ile market arasındaki farkın 4 buçuk kata yaklaştığını vurguladı.

“Ekim ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkı 4 buçuk kata yaklaştı”

Ekim ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 342,11 ile kuru soğanda yaşandığına dikkati çeken Bayraktar, fiyat farkının limonda yüzde 334,40, elmada yüzde 272,57, yeşil fasulyede yüzde 267,71, marulda 237,77 olduğunu bildirdi.

Kuru soğanda 4,4 kat, limonda 4,3, elmada ve yeşil fasulyede 3,7, marulda 3,4 kat fazlaya tüketiciye satıldığını vurgulayan Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Üreticide 57 kuruş olan kuru soğan 2 lira 52 kuruşa, 1 lira 25 kuruş olan limon 5 lira 43 kuruşa, 1 lira 75 kuruş olan elma 6 lira 52 kuruşa, 3 lira 50 kuruş olan yeşil fasulye 12 lira 87 kuruşa, 1 lira 88 kuruş olan marul 6 lira 35 kuruşa markette satılmaktadır.

Ekim ayında markette 30, üreticide 15 üründe fiyat artışı; markette 8, üreticide 13 üründe fiyat düşüşü oldu. Üreticide 2 üründe fiyat değişmedi.

Ekim ayında fiyatı en fazla artan ürün markette patates, üreticide kuru kayısı; fiyatı en fazla düşen ürün ise markette ve üreticide limon oldu.”

“Markette en fazla fiyat artışı patateste, en fazla fiyat düşüşü ise limonda görüldü”

Ekim ayında markette fiyatı değişmeyen ürün olmamakla birlikte, market fiyatında en fazla artışın yüzde 34,71 ile patateste görüldüğünü bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Patatesteki fiyat artışını yüzde 27,23 ile havuç, 27,00 ile marul (adet), yüzde 26,97 ile ıspanak, yüzde 21,09 ile sivri biber, yüzde 19,64 ile yeşil mercimek, yüzde 19,57 ile kırmızı mercimek, yüzde 19,51 ile domates, yüzde 16,95 ile zeytinyağı, yüzde16,14 ile kuru incir, yüzde 15,69 ile kabak, yüzde15,07 ile kuru soğan, yüzde 13,60 ile toz şeker, yüzde 12,13 ile pirinç, yüzde 10,24 ile nohut takip etti.

Markette en fazla fiyat düşüşü ise yüzde 26,82 ile limonda görüldü. Limondaki fiyat düşüşünü yüzde 8,95 ile antepfıstığı, yüzde 7,21 ile yeşil soğan, yüzde 6,46 ile elma, yüzde 5,52 ile fındık (iç), yüzde 1,46 ile kuru üzüm, yüzde 1,45 ile mısırözü yağı ve yüzde 0,70 ile kuru kayısı izledi.”

“Üreticide en fazla fiyat düşüşü limonda, en fazla fiyat artışı ise kuru kayısı oldu”

Ekim ayında üreticide kuru incir ve fındık içi fiyatında bir değişim meydana gelmezken, yüzde 44,44 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürünün limon olduğunu belirten Bayraktar, şu bilgileri paylaştı:

“Limondaki fiyat düşüşünü yüzde 17,96 ile patates, yüzde 16,81 ile salatalık, yüzde 15,87 ile elma, yüzde 15,25 ile yeşil fasulye, yüzde 12,00 ile havuç, yüzde 9,92 ile kırmızı mercimek, yüzde 8,70 ile patlıcan, yüzde 8,06 ile kuru soğan, yüzde 4,26 ile pirinç, yüzde 3,92 ile kuru fasulye, yüzde 2,04 ile kuru üzüm, yüzde 0,21 ile marul izledi.

Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 31,58 ile kuru kayısıda görüldü. Kuru kayısıdaki fiyat artışını, yüzde 13,64 ile maydanoz, yüzde 10,83 ile kabak, yüzde 9,30 ile yeşil soğan, yüzde 8,28 ile zeytinyağı, yüzde 8,06 ile sivri biber, yüzde 7,26 ile domates, yüzde 6,24 ile antepfıstığı, yüzde 6,23 ile dana eti, yüzde 5,72 ile yeşil mercimek, yüzde 5,53 ile yumurta, yüzde 2,78 ile ıspanak, yüzde 1,69 ile kuzu eti, yüzde 0,67 ile süt, yüzde 0,48 ile nohut takip etti”

“Kuru soğanda rekoltenin artması ve talebin düşmesi fiyat düşüşüne yol açtı”

TZOB Genel Başkanı Bayraktar, fiyat değişimlerinin nedenlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“Ekim ayında fiyatı en fazla düşen ürün limon oldu.  Bu düşüşün sebebi limon veriminde geçen yıla göre yüzde 100'lere varan artışın olması, alıcının ve ihracatın yeterli seviyede olmamasıdır. Ülkemizde başta Rusya olmak üzere Irak, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Suudi Arabistan gibi ülkelere limon ihracatı yapılıyor. Ancak 2020 yılında alınan kararla limonun ihracatına kısıtlama getirilmişti. Her ne kadar bu kısıtlama kaldırılsa da bu durum dış pazarda önemli kayıplara neden oldu.

Kuru soğanda ise kışlık ürünlerin hasadı başladı. Rekoltenin artması ve talebin de yavaş olmasına bağlı olarak pazarlama sorunları fiyatlarda düşüşe yol açmıştır. Bir önceki yıl ihracatın kapatılmasıyla yaşanan pazar kaybı tüccar alımlarını etkilemiştir. Üreticide soğan fiyatları düşük seyretmektedir. Yaklaşık kilogram maliyeti 1 lira olan soğanda, hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatlar 57 kuruş seviyesine kadar inmiştir. Üreticilerimiz tarlada bekleyen kuru soğanı toplatacak işçilik maliyetini bile karşılayacak durumda değildir. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı bir an önce gerekli tedbirleri almalıdır. Fiyat istikrarı için kuru soğanda ivedi olarak geçen yıl olduğu gibi TMO alımı ile müdahale edilmelidir. Belediyeler ile kamu kurumları alım konusunda harekete geçmelidir.

Patateste ise Nevşehir bölgesinde hasadın çoğalması, Niğde bölgesinde ise işçi sıkıntısının olması nedeniyle çiftçi tüccara düşük fiyat vermek zorunda kaldı. Salatalık ve patlıcanda ise arzın artması nedeniyle üreticide fiyat düşük oldu. Kuru üzümdeki fiyat düşüşünde tüccar alımlarındaki düşük fiyat etkili olmuştur.

Elmada fiyat düşüklüğünün sebebi talebin azalması, yeşil fasulyede ise ürünün hasat sezonunun sona ermesidir. Havuçta yeni başlayan hasatla beraber piyasada kısa sürede oluşan arz fazlası ürün fiyatlarında kısa süreli gerilemeye neden olmuştur.

Pirinçte 2021 yılı üretim artışı ve 2021 yılında Çin’den ucuz fiyatla yapılan ithalat piyasada ürün fazlalığına neden olmuştur. Ayrıca, Marmara Bölgesinde aşırı sıcaklıklar nedeniyle yaşanan hastalık çeltikte randıman geçen yıla göre düşük gerçekleşmiştir. Bu nedenlerle bu yıl üreticide çeltik fiyatları geçen yılın da gerisine düşmüştür.

Kırmızı mercimekte fiyat düşüşü sezon ortalamasının alınmaya başlanmasından kaynaklanıyor. Kuru fasulye de ise TMO ve TKK’nın alımının azalmasından kaynaklı fiyat düşüşleri yaşanıyor. Piyasadaki spekülasyonlar nedeniyle de fındık fiyatında da düşüş yaşanmıştır.

Fiyatı artan ürünlere baktığımızda domates, sivri biber ve kabakta tarla ürünlerinin sona ermesi ile arzın örtü altından sağlanması etkili olmuştur. Yeşil mercimek ve nohutta ise tohumluk satışları başladığı için fiyat yükselmiştir.

Artışın en fazla olduğu kuru kayısıda rekoltenin düşük olmasının yanı sıra ihracatta yaşanan artış fiyatın yükselmesine neden olmuştur. Antep fıstığında ise periyodisiteye bağlı olarak rekolte düşüklüğü fiyatın yükselmesine neden olmuştur. Zeytinyağında yeni ürünün piyasaya girmeye başlaması ve yaşanan kuraklık fiyatları etkilemiştir.

Dana eti ve kuzu etinde arz talep dengesindeki değişim ve yem maliyetlerindeki artış etkili olmuştur. Yumurtada ise yem maliyetlerindeki artış üretimdeki azalış etkili olmuştur.”

“Gübre fiyatları tarımsal üretimi ölümle tehdit ediyor”

Üreticinin 2021-2022 üretim sezonuna gübre kullanmadan başlamak zorunda kaldığını belirten Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Üreticilerimizin sezon boyunca kullanacağı gübrelere ulaşması mümkün değildir. Özellikle üretim sezonu yeni başlayan temel ürünlerimiz olan hububat ve baklagil üretimi yeterli olmazsa dünyada pahalı bir hale gelen bu ürünlerin ithalatı da güçleşecektir. Fiyatlar daha da yükselerek tüketiciye önemli bir yük getirecek, ekonomide enflasyon baskısı da artacaktır.

Diğer girdiler de önemli ölçülerde zamlandı. Üretici üretmekle üreticiliği bırakmak arasında karar verme aşamasına geldi. Ürettiği ürün de maliyetini kurtarmayınca girdiye ulaşamama gibi bir kısır döngüye girilecek üretimin sürdürülebilirliği zarar görecektir.

Üreticimizin mevcut desteklerle bu fiyat-girdi-üretim sarmalıyla başa çıkması mümkün görünmemektedir. Son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 200 artarken, aynı dönemde amonyum nitrat gübresi yüzde 195, üre gübresi yüzde 239, DAP gübresi yüzde 159 ve 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 130 artmıştır.

Ayrıca son bir yılda tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları yüzde 57, mazot fiyatları yüzde 33, TİGEM hububat tohumluk fiyatları yüzde 40-63 arasında, süt yemi fiyatları yüzde 52 ve besi yemi fiyatları yüzde 48 arttı.”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada gıda enflasyonuyla mücadelede perakende fiyatların düşürülmesine yönelik önerilerini de açıkladı.

Bayraktar, “Tüketicinin tükettiği her ürünün üretiminde olduğu gibi fiyatlamasının da izlediği bir seyir vardır. Bu nedenle zincirdeki her bir halkayı detaylı analiz etmek zorundayız. Böylece ürün fiyatlarında yaşanan ve bir türlü önlenemeyen pahalılığın gerçek faillerini kolayca tespit edebiliriz. Ancak, sorunların öyle sanıldığı gibi kısa zamanda çözülmesi mümkün değildir. İstikrarlı politika ve uygulamalarla, sabırla çözmek için gayret göstermeliyiz” dedi.

“Zaman tarıma dönme, tarıma tutunma zamanıdır”

2021 yılında dünyada ve ülkemizde gıda fiyatlarının son yıllarda görülmeyen bir şekilde sürekli arttığına dikkat çeken Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:

“Ekim sezonunda bulunduğumuz bu günlerde tarımsal üretim seferberliğine girmemiz gerekiyor. Ekilmemiş bir karış toprak bırakmamalıyız. Bütün imkânları üretim için seferber etmeliyiz. Üretimden vazgeçme noktasına gelmiş çiftçilerimiz cesaretlendirilmeli, tarlasına dönmesi sağlanmalıdır. Bunu başaramazsak krizlerin etkisini azaltan bir sektör olarak bilinen gıda sektörü, ülkemizde krizlerin daha da büyümesine neden olacaktır.

Önümüzdeki dönem için alınacak tedbirler acilen açıklanmalıdır. Çiftçimizin artan maliyetlerini hasatta yüksek fiyat vererek karşılama düşüncesi yetersiz kalacaktır. Çünkü geçen yıl yaşanan kuraklık, gelirlerinde azalma, girdi maliyetlerindeki anormal artışlar nedeniyle üreticilerimiz girdi temini ve finansmanında zorlanacaktır.

Üreticilerimiz ya gübreyi ve diğer girdileri daha az kullanacak, ya maliyet hesabı yaparak üretimden uzaklaşacak, ya da daha az maliyetli gördüğü ürünleri ekecektir. Verim ve kalitede ciddi sorunlar yaşayabiliriz. Ekimden hasada kadar olan süreci doğru yönetirsek hem üretici hem de tüketicilerin en az zararla bu olumsuz süreçten kurtulduklarını görmüş oluruz.

Bir diğer önemli bir hususa da değinmeliyiz. Türkiye’de aile işletmeleri, ülkenin gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanmasında çok önemli bir görevi yerine getirmektedirler. Maliyet artışları, büyük işletmelerin bile üretimde zorlandığı mevcut konjonktürde, küçük aile işletmelerini tamamen üretim dışı bırakacak bir duruma gelmiştir. Bu da hem büyükşehirlere göçe neden olacak hem de üretimin düşmesi sonucunda daha büyük gıda krizi ve enflasyonu ile ülkemizi karşı karşıya bırakacaktır.

Tarımsal üretimin gerçekleştirilmesi sürecinde önemli bir yere sahip olan aile işletmelerini ayakta tutacak tedbirleri hiç vakit kaybetmeden hayata geçirmeliyiz. Eğer bunu başaramazsak yarın çok geç kalmış olacağız, ancak son pişmanlık fayda etmeyecektir.

Birçok ülke bu süreçte gerekli önlemleri alıyor ve ek destek paketleri açıklıyor. Bazı ülkeler ise gübre fiyatlarını sabitledi. Ek girdi destekleri açıklayıp üreticimize çok geç kalmadan ulaştırılmalıdır. 4-5 ay sonra verilecek desteklerin bir anlamı olmaz.

Bakanlık, hububat ve soya gibi ürünleri ithal edip sanayiciye veriyor, gübreyi de ithal ederek üreticiye uygun koşullarda ödeme kolaylığı sağlayarak vermelidir. Üretimin sürdürülebilirliği açısından üreticimize gelir garantisi verilmelidir.

2022 yılı tarım sektörü ve gıda fiyatları açısından önemli bir yıl olacak. Uluslararası piyasalarda ham madde ve tarım ürünleri fiyatları artmaya devam ediyor. Kur artıyor, bazı ürünlerde üretim açığımız var. Yeni ekimlerde de girdi maliyetleri nedeniyle sıkıntı yaşıyoruz. Gerekli tedbirleri acil olarak alarak, bu riskleri ülke olarak yönetmek zorundayız. Bunları başaramazsak, üreticimiz de tüketicilerimiz de daha zor günlere hazır olmalıdır. Bu nedenle zaman tarıma tutunma zamanıdır.”

“Tüketici ürün fiyatlarına yön verme ve müdahale etme gücünü kullanmalı”

Ülkemizdeki fiyat artışlarının maliyete bağlı artışlar olduğuna dikkat çeken Bayraktar, şu bilgileri paylaştı:

“Gıda sektöründe ise özellikle meyve ve sebze sektöründe maliyet artışının yanında talebe bağlı artışlarda görülmektedir. Tüketicilerimiz her türlü ihtiyaçlarını ertelerken karnını doyurmak için gıdaya olan talebini erteleyemiyor. Yani serbest piyasa koşulları çalışmıyor. Bu manada gıda sektörü meyve sebze başta olmak üzere spekülasyonlara açık bir sektördür. Bu sektörde tüketicilerimize de düşen görevler vardır.

Girdiği marketten fiyatlarını sorgulamayarak meyve sebzesini günlük hayatta kullandıkları diğer ürün çeşitlerini de satın almaktadır. Hâlbuki semt pazarlarından meyve sebzesini daha uygun fiyattan temin edebilir. Kaldı ki pazarlarda daha fazla ürün görme ve seçme imkânı vardır.

Günlük hayatta çok fazla kullandıkları ürün çeşitlerini uygun fiyattan farklı marketlerde bulabilir. Bir markanın aynı ürünleri değişik satış yerlerinde farklı fiyatlarla satılabiliyor. İnternet ortamında dahi bu bilgilere ulaşmak mümkündür. Tüketici ürün fiyatlarına yön verme ve müdahale etme gücünü kullanmalı, alışverişini bölüp, fahiş fiyattan ürün satan marketlerde alışveriş yapmayarak cezalandırmalıdır.

Tüketicilerimiz fiyatlarından şikâyet ettikleri marketlerde ayak alışkanlığını bahane ederek ısrarcı olmamalıdır. Normal fiyatların bile tüketiciyi zorladığını düşündüğümüzde fahiş fiyatlara tüketicinin dayanma gücü yoktur.”

“İklim değişikliği ve gıda enflasyonu geleneksel tarımı da değiştirecek”

“Küresel ısınma, kuraklık, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması gibi birçok etken dünya gıda fiyatlarını etkiliyor” açıklaması yapan Bayraktar, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye Akdeniz çanağında küresel ısınmadan en kötü etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Önlem alınmazsa Türkiye’nin su kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek, insanlarımızın gıdaya ulaşması zorlaşacaktır.

Kuraklık ülkemizde su kaynaklarının daha önce görülmediği şekilde aşırı kullanılmasına sebep oldu. Sadece son 10 yılda su kullanımı üçte bir oranında arttı. Yağmur suyunun toplanması ve gri suyun stratejik olarak yeniden kullanılması su tüketimini azaltacaktır. Acil olarak açık sistemlerde kapalı sulama sistemlerine geçilmeli, daha az su isteyen kurak bölgelerin ekolojisine uygun ürünlerin yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Bu konuda yeni çeşit geliştiren bitki ıslahçılarına da çok önemli görevler düşüyor. Geleceğin iklim şartlarına uygun çeşitlerin önemi daha da artacak görünüyor.

Öte yandan, dünyada enerji fiyatlarının artması sonucu tarımsal ürünler enerji üretiminde daha fazla kullanılır oldu. Bu da gıda enflasyonuna neden oluyor ve olmaya da devam edecek görünüyor. Bitkisel yağ fiyatlarındaki küresel yükseliş bunun en bariz örneğidir.”

“Üstünde üretim yapılan topraklar en kutsal vatan toprağıdır”

“Gıda fiyatlarının son dönemde aşırı bir hızla artmasının pek çok sebebi bulunmaktadır” açıklaması yapan Bayraktar, bunların değerlendirmesini yapmadan önce tarım arazileriyle ilgili bir konuya vurgu yaptı:

“Hatırlanacağı üzere, köylerimiz 2012’de çıkartılan bir kanunla mahalleye dönüştürüldü ve 16 binden fazla köy ve bin kadar belde bir gecede ‘mahalle’ oldu.

Tabiatıyla bu ani ve kapsamlı dönüşümün yapısal, sosyal, hukukî neticeleri de tarım sektörümüzü etkilemeye devam ediyor. Kimi yerde üreticilerin taşınmazları haraç mezat satıldı, kimi köylerin meraları belediyeye devredildi. Belediyeler, arazileri hiçbir öngörüde bulunma zahmetine katlanmadan hızla imara açtı.

Diğer taraftan köyde yaşayan üreticiler vergi ve harca tabi tutuldu. Sonuçta ne mi oldu? Zaten kentlere göç önlenemiyordu, bu düzenlemeyle köyler iyice boşaldı. Bunun çiftçilikten kopuşa neden olduğu da gün gibi aşikardır. Eğer gıda enflasyonunu konuşacaksak, sadece köylerin adını ‘mahalle’ yapmakla tarımsal üretimin gelişemeyeceğini görmek zorundayız. Kırsal nüfusa hak ettiği gereken önem verilmezse, biz, daha yıllarca gıda enflasyonunun kopardığı fırtınaları, tufanları konuşur dururuz.

Şayet bu güzel vatanı atalarımızdan miras değil torunlarımızdan emanet aldığımıza inanıyorsak topraklarımızı korumalıyız, ganimet dağıtır gibi imara açmamalıyız, kullanılmayan iki milyon hektar tarım arazimizi tarıma kazandırmalıyız.”

“Fahiş fiyatlar ülkemiz için bir sorundur”

Fahiş gıda fiyatlarının ülkemiz için bir sorun olduğunu dikkat çeken Bayraktar, “Bu durum herkes tarafından kabul edilmektedir” diyerek açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Politika yapıcılar, ‘sorunun temeli hallerdir, burayı çözersek her şey düzelir’ ya da ‘aslında hallerle birlikte zincir marketlerde de sorun vardır, buraları iyi denetlersek, cezaî yaptırım uygularsak bu sorunu çözeriz’ gibi sadece sorunun belli bir halkasına yoğunlaştığı müddetçe, ne yazık ki sorunu çözmekten uzaklaşıyoruz.

Önce bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. Ülkemizde üretim ayağında, lojistik ayağında, hallerde, imalat sanayi ayağında ve marketlerde ciddi sorunlar vardır. Bunların bir türlü iflah olamaması, bazen yeterince önemsenmemeleri yüzünden, bazen de değişik çıkar çatışmaları sebebiyledir.

Örneğin, üreticiler yüksek fiyattan gübre, tohum, mazot, elektrik, yem gibi girdilerle üretim yapmak zorunda kalmaktadır. Bu durum gerek üretimin sürdürülebilirliğini gerekse arz/talep dengesini riske sokmaktadır. Dolayısıyla, tarımsal girdilerin tedarik zincirinin her bir halkasını çok kapsamlı incelemek, denetlemek ve ıslah etmek gerekir.”

“Tedbir ve politikalar hayata geçirilmeli”

“Ürünler üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar ki değer zincirinin bütün halkaları bir bütünlük içerisinde değerlendirilmeli, tedbir ve politikalar titizlikle belirlenerek hayata geçirilmelidir” vurgusu yapan Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:

“Diğer taraftan, tarım ve gıda ürünlerinde pazarlama kanalları bazen kesişmelerine rağmen birden fazladır. Dolayısıyla her bir kanal çok iyi analiz edilmeli ve fiyat artışlarının hangi noktalarda, neden ve nasıl meydana geldiği tam olarak anlaşılmalı ve kalıcı çözümler de ona göre üretilmelidir. Sadece kanallardan birine yoğunlaşmak yetersiz olacağı için çözümler de oldukça sınırlı, çok kısa vadeli ve pansuman niteliğinde olacaktır.”

“Çiftçinin üretim maliyetleri düşürülmelidir”

Bayraktar, “Üreticilerimizin üretim maliyetleri gittikçe artarken ürün fiyatları aynı oranda artmamakta hatta ürün fiyatlarında gerileme görülebilmektedir. Bu durum üreticileri olumsuz etkilemektedir” diyerek üretim maliyetlerini düşürmek için yapılması gerekenleri açıkladı:

“Girdi fiyatları düşürülmelidir: Piyasada sıkı girdi fiyat kontrolü yapılmalı, stokçuluk ve spekülatif fiyat artışı mutlaka önlenmeli, destekler artırılmalı, girdi kalemlerinde uygulanan vergiler düşürülmelidir.

Verim ve verimlilik artırmalıdır: Uygun girdi kullanımı ile birim alandan elde edilecek verimi artırmalı, üretici eğitimine ağırlık verilmeli, danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır.

Döviz kurundaki dalgalanmalar en aza indirilmelidir: Döviz kurlarında sık sık yaşanan dalgalanmalar dışa bağımlı olan girdilerde düzensiz fiyat artışına neden olmaktadır.

Destekler beklentileri karşılamalıdır: Üreticilere verilen destekler artırılmalı, etkileri değerlendirilmeli, tarımsal üretime yaptığı etkisi ölçülebilir olan destekler hayata geçirilmeli, desteklerin ilanı ve ödemelerinde yaşanan gecikmeler ortadan kaldırılmalıdır.”

“Pazar garantili sözleşmeli üretim yaygınlaştırılmalıdır”

Üreticinin en önemli sorununun pazarlama olduğuna dikkat çeken TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Üreticinin ürününü nereye ve kime satacağı konusunda yeterli bilgisi ve bunu yapabilecek yeterli gücü bulunmamaktadır. Finansman bakımından da yetersizdir” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ürün pazarlaması konusunda üretici örgütleri aktif olmalıdır. Örgütler profesyonel kadrolarla donatılmalı, liyakate uyulmalıdır. Sistemli bir fiyat ve müdahale mekanizması devreye sokulmalıdır. Ürün fiyatlarının düştüğü dönemde piyasa regüle edilmeli, pazar odaklı planlama yapılmalı ve sözleşmeli üretim tanımı netleştirilmelidir.

Üretici örgütleri, sanayici, marketler ve ihracatçılarla üyeleri adına sözleşme imzalayabilmelidir. Her ne kadar bu konu mevzuatlarda olsa da uygulamada firmalar üretici örgütleri ile sözleşme yapmaya yanaşmamaktadır. Bu sözleşme her iki tarafı da koruyacak şekilde sigortalanmalıdır. Ancak ilgili mevzuattaki pek çok hüküm gibi bu hüküm de gerektiği şekilde uygulanmamaktadır.

2008 yılında yayımlanmış ve 2014’te kısmen değiştirilmiş olan yürürlükteki ‘Sözleşmeli Üretim Yönetmeliği’ ihtiyaçlara cevap verememekte, adeta suya sabuna dokunmamaktadır. Bu yönetmeliğin dayandığı Tarım Kanunu’na sözleşmeye uyulmaması durumunda taraflara uygulanacak cezalar ve anlaşmazlıkların çözümlenmesi ile arabuluculukla ilgili kapsamlı maddeler eklenmeli ve ciddiyetle uygulanması sağlanmalıdır. Lafta kalan ‘sözleşmeli üretim’ sektöre zarar vermektedir.

Ayrıca, üretici örgütleri sözleşmede üyeleri adına taahhütte bulunduğu miktar, kalite ve standarttaki ürünü temin edebilmek için kooperatif veya birlik teknik personeli üretim sezonu süresince üretici ile irtibat halinde olmalıdır. Bu kapsamda marketler, sanayiciler, ihracatçılar istedikleri kalite ve standartta ürünü alabilecekleri için uzman istihdam etmelerine gerek kalmayacaktır.”

“Lojistik ayağı kontrol edilmeli ve ürün kayıpları azaltılmalıdır”

Kara taşımacılığının da önemli bir maliyet kalemini oluşturduğunu belirten Bayraktar, “Bu kapsamda deniz ve tren taşımacılığı etkin hale getirilmelidir” dedi. Bayraktar sözlerine şöyle devam etti:

“Nakliye, ambalajlama ve depolama maliyetleri desteklenmelidir. Pazarlama kanallarının sayısı azaltılmalı, sadece kâğıt üzerindeki oluşumlar engellenmeli ve her aşama sıkı denetlenmelidir.

Kooperatifler ve üretici birlikleri mali ve idari yönden güçlenmeli, etkin hale getirilmeli, üretici örgütlerinin, pazar analizi yapabilen, piyasaları özellikle dünya piyasalarını takip eden profesyonel kadrolarla ve yöneticilerle idare edilmesi sağlanmalıdır.

Tüketici örgütleri güçlendirilmeli, piyasayı kontrol edebilecek duruma getirilmelidir. Yükleme ve nakliye esnasında oluşabilecek ürün kayıplarını azaltacak tedbirler alınmalıdır. Marketler kendilerine ulaşan ürünlerin açıkta satışı sırasında oluşabilecek kayıpları doğrudan fiyata yansıtmaktadır. Buna yönelik tedbir alınmalıdır.”

“Haller ve marketler gibi pazarlamayla tüketim ayağı yakından izlenmeli”

“Hal Yasası ile zincir marketlere tanınan üreticiden doğrudan ürün alma yetkisi daha sıkı denetlenmelidir. Çünkü zincir marketler uygulamada üreticiden doğrudan aldıkları ürünleri kendi içlerinde kurulan aracı firmalar ile el değiştirme yapmakta, kendi firması içerisindeki her el değiştirmede kâr eklenmektedir.

Tüketiciye satış kârı son aşamada düşük görülse de üreticiden gelene kadar eklenen fiyat artışıyla makas açılmaktadır. Zincirin bu görülmeyen halkasının kısaltılması için üretici örgütleri de etkin bir şekilde devreye sokulmalıdır.

Marketlerin kâr marjına limit getirilmeli ve etkin kontrol sağlanmalıdır. Pakete girmiş ürünlere gramaj hilesi ile yapılan gizli zamlar önlenmeli, bunun için ürünlere gramaj standardı getirilmelidir.”

“İlgili yasalarda hem üretici hem tüketici lehine olacak gerekli değişiklikler yapılmalı”

Bayraktar, kısa adı ‘Hal Kanunu’ olan 5957 sayılı ‘Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’, ‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’, ‘Türk Ticaret Kanunu’ ve halen çıkarılmamış olan ‘Zincir Marketler Kanunu’ gibi konuyla doğrudan ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler ve ilavelerin şeffaf ve yansız bir şekilde vakit geçirilmeden yapılması gerektiğinin altını çizerek sözlerine şöyle devam etti:

“Tarım ürünlerinden bir nevi haksız kazanç sağlamak anlamına gelen organize işler, iflah olmaz bir duruma dönüşmeden önlenmelidir. Aksi halde tarım ürünlerinde ‘tekelleşmeye’ çanak tutan birtakım uygulamaların sonuçları hiç kimseyi memnun etmeyecektir.

Pazarlama zincirinin hangi aktörü tarafından yapılırsa yapılsın, fahiş ve spekülatif fiyat hareketlerine karşı bazı gelişmiş ülkelerdekilere benzer şekilde tüketiciyi korumak üzere ilgili mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yolla tüketici bir dizi kuruma gidip gelip işlem yapma zorunluluğunda kalmadan, kolayca hakkını geri alabilmelidir.

Tüketiciyi korumaya odaklı bu yöntemler serbest piyasanın sağlıklı işlediği ülkelerde mevcuttur. Piyasadaki fiyat başıboşluğunun giderilmesi için birkaç madde eklenerek tüketici lehine bir nevi ‘zorunlu rekabet’ ortamı tesis edilebilir. Çünkü tarım ürünlerindeki pahalılıkta en büyük pay sahibi tarladaki üreticiler değil pazarlama zincirindeki son halkalardır, ticaretin etik kurallarına uymaları gerekir.”

“Tarıma neden pozitif ayrımcılık gerekiyor?”

Bayraktar açıklamasına şu sözlerle son verdi:

“Özetle değindiğimiz tüm bu gerçekler gıda ve tarım sektörünün insanlık için ne kadar hayatî bir öneme ve değere sahip olduğunun sadece çok küçük bir fotoğrafıdır.

Oysa tarımsal üretimden sorumlu olan biz, Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak büyük resme baktığımızda pek çok gerçeği daha detaylı görüyoruz ve tarımsal üretimin kesintiye uğramaması, yeterliliğini sürdürebilmesi için biran önce bütün tedbirlerin eksiksiz alınması bekliyoruz.

Sürekli biçimde ‘Tarıma pozitif ayrımcılık yapılmalı!’ söylemimizin sebebi, ülkemiz için, vatandaşlarımız için kaygılandığımızdandır. Eğer, üretim sürsün, gıda enflasyonu olmasın, insanımız muhtaç olmasın, aç kalmasın istiyorsak, bu sese kulak vermeye mecburuz.

Kaynak:Tarım Pusulası


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
2022 Yılı Gübre Destekleri Yüzde 100 ArttıÖnceki Haber

2022 Yılı Gübre Destekleri Yüzde 100 Art...

İzmir’in İlk Gastronomi Festivali İzmir Gastrofest Yeme-İçme Serverlerden Yoğun İlgi Gördü!Sonraki Haber

İzmir’in İlk Gastronomi Festivali İzmir...

Yorum Yazın

Başka haber bulunmuyor!

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar