
Türkiye, eşsiz coğrafi konumu ve zengin biyolojik çeşitliliği sayesinde tarımsal üretimde dünya çapında bir potansiyele sahip. Fındıkta, kayısıda, incirde zirveye kurulmuş olması bu potansiyelin somut bir göstergesi. Yine Antep fıstığında, mandalinada, karpuzda, zeytinde dünya 2.’liği, şeftalide, kestanede, domateste dünya 3.’lüğü... Buğday unu ve makarna ihracatında dünya 1.’liği, Avrupa'nın tarımsal hasılasında 1.’lik... Sayılar, adeta bir bolluk ve bereket destanı yazıyor.
Ancak, üretimdeki bu başarı, tüketicilere uygun fiyatlarla ve kolay erişimle yansımıyor.
Yukarıda saydığımız birçok üründe dünya birincisi olmak, ya da ikinci, üçüncü olmak, hatta tarımsal hasılada da Avrupa’da birinci sırada olmak neyi ifade ediyor sizce? Mantıken o ürünlerin bol ve ucuz olacağı anlamına gelmiyor mu? Ancak bakıyorsunuz Türkiye'de durum farklı! Tarım üretiminde rekorlar kırılırken aynı ürünlere tüketici, ya ulaşamıyor ya da yüksek fiyatlarla ulaşmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla bu durum, akıllara şu soruları getiriyor;
Üreticiden tüketiciye ulaşana kadar geçen süreçte, tamamına aracılar dediğimiz faktörlerin, fiyatlar üzerindeki etkisi ne oranda hiç düşündük mü?
Örneğin Antalya’dan ‘0’ liradan üreticiden alınan herhangi bir ürün, bu faktörler yüzünden Ankara ya da İstanbul’da, tüketiciyle kaç liradan buluşuyor?
Sadece şahıslar mı? Devletin akaryakıt, yol, köprü geçişlerinden tutun da birçok vergi kalemlerinin etkisi sizce ne kadar?
Ürünlerde tarladan sofraya ulaşana kadar geçen sürede ne kadar kayıp yaşanıyor?
İhracatın cazibesi, iç piyasanın dengesini bozarak fiyatları yükseltiyor mu?
İthalat ve ihracat politikaları, yerli üretimi desteklemek yerine, fiyat dengesizliklerine neden olabiliyor mu?
İklim değişikliği, kuraklık gibi küresel etkenler fiyatları nasıl etkiliyor?
Çiftçiye sunulan destekler, zamanında ve etkili bir şekilde ulaşıyor mu?
Bu paradoksu çözmek için, öncelikle sorunların kökenine inmek gerekiyor. Üreticiden tüketiciye kadar olan zincirin her halkası dikkatle incelenmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalı.
Türkiye'nin tarım potansiyeli, doğru politikalar ve yatırımlarla, hem üreticinin hem de tüketicinin kazançlı çıkacağı bir sisteme dönüştürülebilir. Gıda güvenliğimiz ve ekonomik kalkınmamız için, bu potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek, bir zorunluluk değil mi?
Ramazan Bayramı'na geldiğimiz bu günlerde, sofralarımızda olması gereken o bereketli ürünler, kimlerin hayali, kimlerin gerçeği oldu? Fındık, fıstık, domates, zeytin... Bu toprakların armağanları, herkesin sofrasında hak ettiği yeri buldu mu ya da bulacak mı?
Unutmadan da yazayım. Kasaptaki ete ulaşmakta tüketici bütçe sıkıntısı yaşasa da, büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan varlığı bakımından da Avrupa Birliği’nde 1. sıradayız. Ne yaman çelişki değil mi?
Bu bayramda şekeriniz
Kurban Bayramında etiniz bol olsun…
İyi bayramlar…
Yorum Yazın