Ekim alanları daralırken kimyevi gübre ve ilaç kullanımının artması ne anlama geliyor?
Tarımda kimyevi gübre ve ilaç kullanımındaki artış hız kesmiyor.
Her geçen yıl, kısmen doğal, çoğunlukla da yapay nedenlerle ekilebilir tarım alanımız azalırken, üretimi artırmak için kimyevi gübre ve ilaç kullanımındaki anormal artış devam ediyor.
TÜİK'in verilerine göre, son 8 yılda toplam tarım alanı 39 bin hektardan 38 bin hektara düşmüş, ekilebilir alan 24 bin hektardan 23 bin hektar düşmüş, mera alanları ise son 20 yılda nedense bir metrekare bile değişmemiştir. Mera alanları hiç değişmemişse hayvancılık niye bukadar gerilemiştir? Neyse o konu başka bir yazının konusu olsun. Gelelim gübre ve ilaç kullanımına; kimyevi gübre kullanımı son 8 yılda 20.557.462 ton dan 26.178.148 tona, pestisit kullanımı 37.651 tondan 50.098 tona çıkmıştır. Üretim artmış mıdır? Artmıştır. Ancak sağlıklı ve kaliteli ürün artmış mıdır? Yaşadığımız sağlık sorunlarını göz önüne alırsak bunun cevabını öğrenmiş oluruz sanırım.
Topraklarımız kimyevi gübreye, bitkilerimiz pestisite, vücudumuzda her ikisine alıştı. Ya sağlığımız!
Tarımsal ilaç ve kimyevi gübre kullanımının sürekli ölçüsüz bir şekilde artaması, bitkisel gıda da kalite ve sağlıklılığı göz ardı etmektedir. Bu yolla rakamsal olarak, niteliksiz bir şekilde ürün artışı sağlansa bile beraberinde bir çok beslenme sorununu getirmekte, fazla üretimle kazandığımızı sandığımız karı, sağlık sorunları nedeniyle daha pahalı bir şekilde ödemek durumunda kalmaktayız. Aşırı gübre ve pestisit kullanımı nedeniyle niteliksiz bir şekilde üretim artarken, toprak, bitki ve midelerimiz bu ilaç ve gübre kalıntıları ile dolaraken onları üreten firmaların cepleri de parayla dolmaktadır. Bu durum bir çok firmanın iştahını kabartmakta ve bu firmalar bir çok programlarını iptal ederek pestisit ve kimyevi gübre üretimine ağırlık vermektedir. Ayrıca gübre ve ilaç üretimlerini kolaylaştıracak yasal prosedürüde, sağlığı göz ardı etme pahasına zorlamaktadırlar.
Dış piyasaya satarken ince eleyip sık dokuduğumuz ürünlerde, iç piyasaya satarken neden aynı hassasiyeti göstermiyoruz?
Zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan pestisitlerin kalıntıları üründe varlığını sürdürmektedir. İhrac ederken pek çok sorun yaşadığımız ve bazanda ihracı engelleyen bir durum olan bu kalıntıların önüne geçmek için, yabancı tüketiciye en sağlıklı şekilde ulaşımını gerçekleştirmek için oldukça hassas davranılmakta ancak iç piyasaya arz ederken aynı hassasiyet gösterilmemektedir. Bununda gerek sağlığımıza gerek cebimize faturası ağır olmaktadır.
Tarımda üretimi artırmanın tek yolu kimyevi gübre ve ilaç kullanımı değil!
Tarımsal verimi artırmanın en önemli ayağı araştırma-geliştirme çalışmalarıdır. Bunun için ülke olarak hem bilimsel hem teknik alt yapımız belli oranda yeterlidir. Bu konuda planlama ve projelendirme eksikliğimizin yanında tembellik sorunumuz vardır. Planlama, projelendirme ve çalışma konusunda normale dönersek, üretimi daha kaliteli bir şekilde artırmamız mümkün olacaktır.
Bitki ıslah çalışmalarında verimliliğin yanında hastalıklara dayanıklılık ve kaliteyi ön plana çıkaran çeşit geliştirme çalışmalarına önem verirsek, tescil ve sertifikasyon işlemlerinde, özelliklede yurtdışından getirilen bitki çeşitlerinde, hastalıklara dayanıklılığı şart koşarsak gübre ve ilaç kullanımın azaltmamız mümkün olacaktır.
Araştırma enstitüleri, üniversiteler, üretici firmalar ve çiftçiler gübre kullanımında niye belli bir standartta anlaşamıyorlar?
Tarımsal üretimi artırmak için AR-GE çalışmaları kapsamında kimyevi gübre ve pestisit kullanımı çalışmaları yapılmakta ve o çalışmalar ışığında üreticiye, çiftçiye önerilerde bulunulmaktadır. Ancak istatistiklere bakıldığında ya bu çalışmalarda ciddi bir noksanlık var, ya da üreticiler bu çalışmaları dikkate almıyor izlenimi oluşmaktadır. Tarımın bu alanındaki aktörleri gözlemlediğimizde görüyoruz ki çalışmalarda eksiklik olduğu gibi, çalışmaların çiftçiye ulaştırılmasında ve çiftçi tarafından dikkate alınmasında da sorun var. Aslında bu bir tür güven sorunudur.
AR-GE çalışmasını yapan araştırmacı, akademisyen ve ıslahçı, arazi çalışmalarını çiftçi şartlarında ele almalı, tespitlerini çiftçiye birebir ulaştırmalı ve takibini yapmalıdır. Islahçı ve araştırmacı, çiftçiye kendi çeşidini ekmesini empoze etmek yerine en doğru çeşidi en doğru şartlarda ve en doğru yöntemle ekmesi için teşvik etmelidir. Ancak o zaman üretimi artırmak için her yol mübahtır anlayışı aşılmış olacak, kimyasalı, hormonu, pestisiti basıp üretme anlayışının önüne geçilerek sağlıklı üretim söz konusu olacaktır.
Bitkisel ürün karışımı yaparak tedavi satanlar, şifacılar, kürcüler bu olayın neresindeler?
Plansız ve sabırsız akıllar, üretimi bir önceki yıla göre % şu kadar artırdık diyerek konumunu korumak ve mümkünse bir üste zıplamak için,
Çoğu yabancı firmalar bir taraftan daha çok bitkisel ürün satarken diğer taraftan da kimysal gübre ve pestisit satıp daha çok kazanmak için,
Tüketiciler ise çoğunlukla fiyat düşüklüğü ve mecburiyetten dolayı bu ürünleri almak zorunda oldukları için, bitkisel gıda hammaddelerinin ve gıdanın üretiminde, sağlıklılık ölçüsü bir türlü tutturulamamaktadır.
Sağlıklı ölçü tutturulamayıp sağlık bozuluncada devreye bitkisel tedaviciler, şifacılar, kimyacılar kürcüler girmektedir. İsminin önüne akademik ünvanı ekleyen, her organımız için ayrı ayrı bitki kürleri sunmakta, parası yeten vatandaşımızda bu kürleri yemektedir. Belki bu tür bitkisel ilaçların ve kürlerin belli oranda faydası vardır, ancak toprağa ve bitkiye verilen kimyevi gübre ve ilaç buradan suyla, rüzgarla, kalıntıyla çevreye ve doğaya yayıldığını düşünürsek bitkisel ilaçlara ve bitki kürlerine de geçmediğini söylemek saflık olur. Geçekçi olan kimyevi etmenleri kullanmamaktır. Kullandıktan sonra ulaşamayacağı yer yoktur. Ayrıca Eğer bu bitkisel tedavi ve kürler abartıldığı kadar faydalı olsalardı hastanelerin bu kadar hastayla dolmaması lazımdı.
Tedbiri en başta almak varken yani tarımda kimyevi gübre ve ilaç kullanımını daha en baştan kısıtlayarak bir çok sorunu; sağlığı, çevre kirliliğini, toprağı, suyu, gıdaları korumak, boş yere para ve enerji kaybını önlemek varken, en son kerteye kadar seyirci kalınmasının nedenini anlamak mümkün değildir!
Yorum Yazın