Süt fiyatları 50 kuruşa kadar düşer ve ahırlarda hayvan kalmaz
TarımTZOB Genel Başkanı Bayraktar: Halkımızdan, zor günlerinde çiftçinin yanında yer almasını bekliyoruz. Daha fazla süt ve süt ürünleri tüketmeleri, hem üreticimizi destekleyecek hem hayvancılığı ayakta tutacak hem de tüketici olarak eti de pahalı yemek zorunda kalmayacaklar.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Nisan ve Mayıs aylarıyla hayvanların doğum yapmalarının ardından süt üretiminde yüzde 20 civarında bir artış beklediklerini bildirerek, “Allah korusun gerekli önlemleri almazsak süt fiyatları 50 kuruşa kadar düşer ve ahırlarda hayvan kalmaz. 2008’lerde yaşadığımız krizlerin beterini yaşarız” dedi.
Bayraktar, Konya’da Karatay Ziraat Odası’nda düzenlediği basın toplantısında, tarım ve hayvancılıktaki son gelişmeleri değerlendirdi.
Basın toplantısına, gazeteciler ve Ziraat Odası başkanlarıyla birlikte süt içerek başlayan Bayraktar, başlattıkları süt kampanyasına çok önem verdiklerini bildirdi.
Süt fiyatlarının 70 kuruşa kadar düştüğünü, özellikle Nisan ve Mayıs aylarıyla hayvanların doğum yapmalarının ardından süt üretiminde yüzde 20 civarında bir artış beklediklerini, bu üretimin tüketimle desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Bundan dolayı kampanya sadece Ziraat Odalarımızla sınırlı kalmamalıdır. Tüm paydaşlarımızın, sivil toplum örgütlerinin de süt kampanyası başlatmasını arzu ediyoruz.
Süt dağıtımı tüm yurda yayılmalıdır.
Okullardaki süt dağıtımı sadece ikinci dönemi değil, birinci dönemi de kapsamalıdır.
Ortaokullar ve liseler de program kapsamına alınmalıdır.
Süt dağıtım programı peynir, yoğurt gibi ürünlerle çeşitlendirilmelidir.
Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında süt ve süt ürünleri tüketimi artırılmalıdır.
Belediyeler, düşük gelirli vatandaşlarımıza süt dağıtmalıdır.
Yine ülkemizdeki sığınmacılara yönelik süt ve süt ürünleri dağıtımı yapılmalıdır.
Tüm halkımız da eti pahalı yemek istemiyorlarsa bu kampanyaya destek vermelidir. Halkımızdan, zor günlerinde çiftçinin yanında yer almasını bekliyoruz. Daha fazla süt ve süt ürünleri tüketmeleri, hem üreticimizi destekleyecek hem hayvancılığı ayakta tutacak hem de tüketici olarak eti de pahalı yemek zorunda kalmayacaklar.”
-TZOB’un Ulusal Süt Konseyi’nden ayrılması-
Bugünlerde gündemde olan bir konunun da Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin Ulusal Süt Konseyi’nden ayrılması olduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Daha önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Faruk Çelik de bu konuda açıklamalarda bulundu ve Ulusal Süt Konseyi’ni eleştirdi.
Ulusal Süt Konseyi, 1 lira 15 kuruş süt fiyatı açıkladı. Bu konseyin başkanı da sanayicidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Çelik de süt fiyatının arkasında durmayan konseyi eleştirmiş ve süt fiyatlarının düşmesinden duyduğu rahatsızlığı bildirmiştir.
Biz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Çelik’ten daha da ileri giderek Ulusal Süt Konseyi’nde çekildiğimizi ifade ettik. Çünkü Ulusal Süt Konseyi, deklare ettiği fiyatın arkasında duramamıştır. Üreticilerin hak ve menfaatlerini koruyamamıştır. Süt fiyatlarının düşmesine seyirci kalmıştır. Dolayısıyla böyle bir kurumda bizim bulunmamızın da bir anlamı yoktur. Ziraat Odalarımızla birlikte Ulusal Süt Konseyi’nden çekildiğimizi ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak da Ulusal Süt Konseyi yönetiminden ayrıldığımızı ifade ettik. Tabii bu tasarrufumuz da hem süt üreticilerimiz hem sektörde faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri hem de süt üretici örgütlerinin takdirini aldı. Sektör için hayırlı olmasını diliyorum.
Aslında bizim deklare edilen 1 lira 15 kuruşluk fiyatı da kerhen kabul ettiğimiz herkes tarafından bilinmektedir. Çünkü, ortalama 1 lira civarında olan maliyete karşılık 1 lira 15 kuruş üreticiyi kurtaracak bir fiyat değildi ama sanayici bizden daha çok ağlıyor. Battık, öldük, bittik diyorlar. Süt sanayicilerinin bu sızlanmaları karşısında 1 lira 15 kuruşluk fiyatı kabul ettik ama bizi kurtaran fiyat, pariteyi dikkate aldığımızda 1,5 lira civarındaki bir fiyattır. Biz bu fedakarlığı göstererek, 1 lira 15 kuruş gibi maliyetimize yakın bir rakamı kabul etmemize rağmen, sanayici bu fiyatın arkasında duramamıştır.
Üstelik bu fiyatın arkasında durmaları için devlet süttozuna destek vermiştir. Ayrıca, peynir, yoğurt ihracatında kullanılan çiğ süte, çikolata, bisküvi
gibi ürünler ile süt ve süt ürünlerinde süttozu kullanımına ihracat desteği vermektedir. Okul sütü programıyla süt tüketimi artırılarak sanayiciye destek yapılmaktadır. Bütün bunlara rağmen, 1 lira 15 kuruşluk fiyatın arkasında durmayan sanayiciye, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız verdiği bu desteklerin hesabını sormalıdır. Bu destekler üreticimize verilse sütteki krizi önlemek için önemli bir aşama kaydedilirdi. Gübre ve yemdeki KDV indiriminde olduğu gibi üreticimiz, devletin verdiği bu desteklerden de faydalanmamıştır.”
-Zarar eden firmaların yatırım maliyetleri yüksek, fizibilite hataları var-
Bir de zarar ettiği söylenen sanayi kuruluşları konusu olduğunu bildiren Bayraktar, “zarar ettiği ifade edilen sanayi kuruluşlarını da incelediğimizde, bunların, yatırım maliyetleri yüksek olan ve fizibilite hataları olan firmalar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu hataları yapmayan ve maliyeti yüksek olmayan firmalar sağlıklı bir şekilde süt alımını artırarak faaliyetlerine devam etmektedirler” dedi.
-“2008’den beterini yaşarız”-
Önümüzdeki aylar için sütte yüzde 20’lere varan bir üretim artışı beklendiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“Allah korusun gerekli önlemleri almazsak süt fiyatları 50 kuruşa kadar düşer ve ahırlarda hayvan kalmaz. 2008’lerde yaşadığımız krizlerin beterini yaşarız. Bu ülkeye, 2008 krizinin faturası 3,7 milyar dolara mal olmuştur. Bu fatura daha da artar, yani 4 milyar doların üzerinde bir et ve canlı hayvan ithalatına sebebiyet verilir. Et fiyatları yükselir, tüketicimiz kıymayı ucuza alamaz, 50 liradan alır hale gelir.
Halen 1 milyon 150 bin ton dolaylarında olan kırmızı et üretimimizi, 1,5 milyon tona çıkarmamız gerekiyor. Üretimdeki bu artışın önündeki en büyük engel ithalat olacaktır. Bu hedefe ulaşmak için küçük aile işletmelerinin desteklenmesi çok önemlidir. Destekleyemezsek sadece bitkisel üretimde değil, hayvancılıkta da gıda güvencemizi sağlayamayız. İthalatı önlediğimizde, üreticimize gerekli destekleri, besi işletmesi yatırımı için yeterli desteği verdiğimizde 1,5 milyon tonluk üretimi kısa zamanda sağlarız.
Süt fiyatlarındaki düşüşü önlemek istiyorsak sektörü taşeron belasından da kurtarmamız lazım. Sanayici süt almadığı zaman, taşeronların piyasaya girerek süt fiyatlarını düşürmelerini engellemek için yasal müeyyideler uygulanmalı, sanayicimiz de taşeron kullanmaktan vazgeçmelidir.
Bütün kurumları konunun önemine binaen bu kampanyaya katılmaya davet ediyorum. Et ve Süt Kurumu’nun acilen süt alımına girmesi gerekiyor. Bir iki aylık bir gecikme, laktasyon döneminin de başına denk geldiği için, süt üretiminin de arttığını dikkate aldığımızda bir işe yaramaz.
Biz bu sıkıntının olacağını 3 sene evvel gördük. Arzın artması karşısında hükümetimizden bir müdahale kurumu talep ettik. Bizim talebimiz üzerine Et ve Süt Kurumu oluşturuldu. Ama şu an atıl durumda olan, kurulmasına sebep olduğumuz Et ve Süt Kurumu’nun hızlı bir şekilde piyasaya müdahalesini talep ediyoruz.”
Şu an sütte arz fazlası olduğunu bildiren Bayraktar, “Sütte arz talep dengesi sağlanıncaya kadar damızlık düve ithalatı ve bu amaçla kullandırılan sıfır faizli kredilerin durdurulmasını istiyoruz” dedi.
Ayrıca maliyetlerin düşürülmesi açısından gübre ve yemde indirim talepleri üzerine, hükümetin gübre ve yemde KDV indirimi yaptığını belirten Bayraktar, “Ama 2 milyar liranın üzerindeki bu destek, maalesef üreticimizin cebine girmedi. Üreticimize yansımadı. Gübre ve yem fiyatlarını takip ettiğimizde biz bunu görüyoruz. 2 milyar liranın üzerindeki bu desteğin de üreticimize doğrudan, direkt olarak ödenmesini talep ediyoruz” diye konuştu.
Sanayicilere de seslenen Bayraktar, “Yaşatmadan yaşamak mümkün değildir. Üreticimizi yaşatmazsanız siz de yaşayamazsınız” şeklinde konuştu.
Bayraktar, halen 18,7 milyon ton olan süt üretiminin 7 yıl sonra 25 milyon tona yükseleceği göz önünde bulundurularak tüketimin ve ihracatın bu üretimi desteklemesi gerektiğini belirtti.
-Konya, tarımın başkenti, ülkenin tahıl ambarı-
Konya’nın, tarımın başkenti, ülkenin tahıl ambarı olduğunu bildiren Bayraktar, şöyle konuştu:
“Konya’nın 1,9 milyon hektar tarım alanı var. İsrail’in yüzölçümünün tamamına yakın bir alan. Belçika’nın, Hollanda’nın bu kadar tarım alanı yok. Peki Hollanda 80,7 milyar avro gıda ve tarım ihracatı yaparken Konya niye yapamasın? Hollanda; 8,1 milyar avroluk süs bitkileri, 8 milyar avroluk et, 7,7 milyar avroluk süt, 6,1 milyar avroluk sebze, 4,9 milyar avroluk sıvı ve katı yağ ihraç ediyor.
Konya’nın neyi eksik? Daha fazla tarım alanı var.
Yeterince yağış alamıyor.
‘Konya Ovası’ diye adlandırılan geniş alanlarda yağışın 400 milimetrenin (mm), hatta bazı lokal bölgelerde 300 mm’nin altında seyretmesi kuru ziraat sistemini mecbur kılıyor. Sulu tarım olmayınca da verim yüksek değil. ‘Hububat-nadas’ münavebesi uygulanıyor.
-Buğdayın yüzde 11,3’ünü, arpanın yüzde 12,1’ini karşılıyor-
Bütün bunlara rağmen, Konya; Türkiye buğday üretiminin yüzde 11,3’ünü, arpa üretiminin yüzde 12,1’ini tek başına karşılıyor ve iller arasında birinci sırada. Diğer birinci olduğu ürün olan şeker pancarının yüzde 32’si Konya’da üretiliyor. Dane mısırda Adana, Mardin ve Şanlıurfa’nın ardından dördüncü, silajlık mısırda İzmir’in ardından ikinci, yağlık ayçiçeğinde Tekirdağ ve Edirne’nin ardından üçüncü, yoncada Muş ve Aksaray’ın ardından üçüncü, kirazda İzmir’in ardından ikinci, vişnede Afyonkarahisar’ın ardından ikinci, elmada onuncu sırada. Türkiye’nin toplam havuç üretiminin yüzde 58’i Konya’da üretiliyor ve açık farkla birinciliği alıyor. Kavun üretiminde Ankara ve Adana’nın ardından üçüncü, patateste Niğde’nin ardından ikinci sırada.
-Patatesteki sorun-
Patatesten bahsetmişken, soruna da değinmeden geçemeyeceğim. Üretim planlaması olmaması çiftçimizi zorluyor. Bunun en iyi örneklerinden biri patates. Ülkenin belli bir patates tüketimi var. İhracat da aşağı yukarı bellidir. Buna uygun üretim yapmak zorundayız. Üretim düşük kaldığında, fiyat yükseliyor, çiftçi iyi para kazanıyor. Ertesi yıl herkes patates ekmeye başlıyor. Üretim artıyor. Fiyat dibe vuruyor. Çiftçinin patatesi tarlada, depoda kalıyor. Çiftçi batıyor. Olan da budur. Bu sene de üretim fazlalığı var. Depoda 700 bin ton dolayında patates olduğu söyleniyor. Edindiğimiz bilgiye göre, patates üreticisi rahatlatacak tedbirler konusunda çalışmalar sürüyor. Bu ihracat iadesi şeklinde de olabilir. Toplu tüketim yerlerinde alımların artırılması olabilir.
Bütün bunlar patateste üreticiyi rahatlatacaktır. Hükümetimizin bu tedbirleri acil olarak almasını da bekliyoruz.
Konya, 740 bin büyükbaş, 1 milyon 800 bin küçükbaş, 12 milyon 387 bin kanatlı hayvanı ile hayvancılıkta da ilk sıralarda yer alıyor. Toplam sığır sayısında birinci, koyun sayısında Van’ın ardından ikinci sırada. 930 bin 703 ton inek ve manda, 82 bin 249 ton koyun ve keçi sütü üretiyor. Süt üretiminde de birinci sırada bulunuyor.”
-Konya’nın sorunu su-
Tarımda Konya’nın sorununun su olduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Konya Ovası Projesi (KOP) bir an önce bitirilmeli, Konya topraklarının susuzluğu dindirilmelidir. Konya’nın suya kavuşturulması sadece Konya’yı, sadece İç Anadolu Bölgesi’ni değil, bütün Türkiye’yi tarım cennetine çevirir.
KOP bitince, 1,1 milyon hektar alan da sulamaya açılmış olacak. Bölgenin mevcut sulanan alanlarında kullanılan suyun yüzde 55,7’si yeraltı suyundan karşılanıyor.
Ülkemiz su zengini değil. Suyu tasarruflu kullanmayı öğrenmek zorundayız. Sulamada yüzde 60’lara varan oranlarda tasarruf sağlayan modern, basınçlı sulama sistemleri acilen yaygınlaştırılmalıyız.
Resmi rakamlara baktığımızda Konya’da 80 bin 749 adet traktör, 1840 biçerdöver bulunmaktadır. Konya, mekanizasyon açısından da gelişme gösterse de tarım alanları göz önünde bulundurulduğun da mekanizasyonu çok daha fazla geliştirmemiz gerektiği de açıktır. Ülkemizde tarımsal işletmelerin çok büyük bir bölümünü küçük işletmeler oluşturmaktadır. Küçük işletmelerin yeterli işletme büyüklüğüne sahip olmamaları, ayrıca işletmelerin dağınık ve parçalı olması, tarımsal mekanizasyondan beklenen faydanın elde edilmesini engellemektedir.
-Konya’da işletmelerin yüzde 52’si 100 dekarın altında-
Konya’da işletmelerin; yüzde 6,92’si 10 dekarın altında, yüzde 52’si 100 dekarın altında tarım alanına sahip durumdadır. Verimli tarım yapmaya uygun 500 dekarlık işletme büyüklüğünü, Konya’da işletmelerin sadece yüzde 2,36’sı geçebilmektedir. Bu şekildeki bir işletme yapısı, kuru tarım için son derece yetersizdir.
Türkiye’den çok daha küçük alana yayılmış, İngiltere’de işletme başına ortalama tarım alanı 538, Fransa’da 521, Almanya’da 457, İspanya’da 240 dekarken, ülkemizde 61 dekarı ancak bulmaktadır. ABD’de bu alan 1818 dekardır. Büyük tarımsal alanları bulunan Konya ilimizde bile ortalama işletme büyüklüğü 132 dekarda kalmaktadır.
-Toplulaştırma-
Ne yapmak lazım? Toplulaştırma yapmak lazım. Ülkemizde 14 milyon hektar toplulaştırma yapılacak alan var. Bunun yaklaşık 5 milyon hektarında toplulaştırma işlemleri tamamlandı. Bu kapsamda Konya’da halen 115 bin hektar alanda toplulaştırma tamamlanmış. Toplulaştırma çalışmaları 500 bin hektarda sürüyor. 2021 yılına kadar toplulaştırmanın 1 milyon 200 bin hektara ulaştırılacağı yönünde hedef var. Toplulaştırma çalışmaları hızla tamamlanmalı verimli işletme büyüklüklerine ulaşılmalıdır.”
-Verimli tarım alanları ve meralar imara açılmamalıdır-
Bayraktar, imar konusu da çok dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu vurgulayarak, “Konya’nın verimli tarım alanları ve meraları imara açılmamalıdır. Toprak Koruma Kurulları’nda buna azami hassasiyet gösterilmelidir. Gelecek nesillerin gıda güvencesi tehlikeye atılmamalıdır” diye konuştu.
Dünyada tarım ve enerji sektörünün çok büyük önem kazandığına dikkati çeken Bayraktar, “Biz ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için tarım sektörünü bir fırsat olarak düşünüyoruz. Bu sorunları çözdüğümüzde gayri safi milli hasılaya 150 milyar dolar civarında bir tarımsal hasıla kazandırmak, 45-50 milyar dolarlık bir tarımsal ihracat yapan bir ülke olmak istiyoruz. Ancak bunu fırsata çevirmek de ıskalamak da bizim elimizde. Bunu fırsata çevirmek için bu tedbirlerin alınmasının hem Konya için hem ülkemiz tarımı çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
-250 kilogramlık bir karkastan üretici 498, market 2 bin 576 lira kazanıyor-
Bir basın mensubunun et, süt, patates gibi ürünler başta olmak üzere üretici fiyatları bu kadar düşükken, markette fiyatların bu kadar yüksek olmasını ve üretici market fiyatları arasındaki farkı sorması üzerine Bayraktar, şunları kaydetti:
“Üretici ve market fiyatları arasında ciddi farklar var. 4-5 kata kadar çıkıyor. Örneğin 250 kilogram ağırlığındaki bir karkastan, üretici 7 ayda ve bin bir emek sarf ederek sadece 498 lira kazanırken, market 2 bin 576 lira kazanıyor. Üretici ile market fiyatları arasındaki bu farkın azaltılması için üretici örgütleri desteklenmelidir. Bu örgütler, fonksiyonel hale getirilmeli, idari ve mali yönden güçlendirilmelidir. Üretici ile tüketici arasındaki zincir kısaltılmalı, aracılar kaldırılmalıdır.”
Toplantıya,Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Mustafa Hepokur ve Karatay Ziraat Odası Başkanı Rıfat Kavuneker de katıldı.
İlginizi Çekebilir