© Tarım Pusulası 2021

Balık geninden domates üretildi!

Dünyanın hızla artan nüfusunu besleyebilmek için sunulan GDO yöntemi, insanların bağışıklık sistemini zayıflatabiliyor. İçinde çok sayıda katkı maddesi olan ve ‘boş kalori’ deposu olarak anılan gazlı içecekler yerine içinde bulunan kafein ve tanenlerle çay yine benzer bir keyif etkisi yaratabilir.

Prof. Dr. Özer Ergün, sakatat ürünlerdeki antibiyotik tehlikesini ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ın gıda ürünlerine nasıl yansıdığını anlatıyor. GDO’lu ürünlerin sayısının 800’ü geçtiğini ifade eden Ergün, genetiği değiştirilmiş soya ve Mısırdan elde edilen un, nişasta, yağ ve glikoz şurubunun çikolata, gofret, bisküvi, hazır çorba ve bebek maması gibi ürünlerde kullanıldığına dikkat çekiyor. 

 

Dünyadaki yeri

“2025 yılında dünya nüfusunun 8 milyarı geçmesi bekleniyor. Kıtlık tehlikesine çözüm önerisi olarak insanların karşısına yeni bir teknolojik uygulama olarak GDO’lar çıkarılıyor. GDO’lar hızla geniş alanlara yayılırken ilk 10 sırada ABDArjantinBrezilyaKanadaParaguayUruguay gibiAmerika kıtası ülkeleri ile HindistanÇin gibi kalabalık nüfusa sahip ülkeler bulunuyor.
Kıtlığa karşı silah
“Mısır, pamuk ve patates zararlılara dayanıklılık için. Mısır, kolza ve çeltik yabani ot ilaçlarına dayanıklılık için. Mısır, çeltik ise patates virüslere karşı dayanıklılık için. Ayçiçeği soya ve yer fıstığın yağ kalitesini artırmak, Domates ve çilek raf ömrünü uzatmak ve lezzeti artırmak, Pirinç ise Vitamin A yönünden zenginleştirmek için genetikleri değiştiriliyor.”
“Genetik değiştirme çalışmaları eti yenen, sütü içilen hayvanlarda ve balıkta da söz konusu. İneklerde süt verimi, sığırlarda et verimi, koyunlarda da yün verimi artırılmaya çalışılıyor. Daha hızlı büyüyen ve soğuk şartlara daha dayanıklı olan sazan ve somon balığı başta olmak üzere 20 çeşit balıkta da aynı çalışmalar söz konusu. Düşük kolesterollü yumurta veren kümes hayvanları yetiştirilmeye çalışılırken, sütün bileşimi daha yararlı hale getirilmek isteniyor.”
GDO’nun zararları
“GDO’nun en çok bilinen zararı olarak alerjik reaksiyonlar. GDO’lu gıda maddeleri ile vücuda alınan antibiyotiklere dirençli genlerin insan bağırsağındaki doğal ve patojen mikro organizmalara aktarılması, antibiyotiklere karşı direnç düzeyinin artmasına neden oluyor. Aynı durum hayvanlar için de geçerli. Gen aktarımlı bakteriler yine insan ve hayvanların bağışıklık ve sinir sistemlerinde olumsuz etkiler yaratıyor.”

Dış görünüşten anlaşılır mı?

“GDO’lu ürünleri dış görünüşlerine bakarak normallerinden ayırmak mümkün değil. GDO ancak laboratuvarda yapılan analizlerle belirlenebilir. Mısıra baktığımızda sokakta, pazarda satılanlarının çoğunun GDO’lu olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’de yasak
Yerli mısırı ancak köy pazarlarında ve ekolojik ürünler satan yerlerde bulabilmek mümkün. O da mevsiminde yani yaz ortasında. Yerli mısırlarımız sert, dolgun ve lezzetli tanelere sahipken GDO’lu ithal mısırlar ince uzun olup, sütlü ve düzgün sıralanmış tanelidir. 11 bin bitki türünün bulunduğu ülkemizde GDO’ların ekimi bugüne kadar olduğu gibi halen yasak. Ancak bu yasağa rağmen alan denemelerinin yapıldığı ve bazı üreticiler tarafından da Kaçak yollarla ülkeye giren transgenik tohumların tarla ve seralarda ekildiği biliniyor. Dünyada yem olarak kullanılan transgenik mısırın payı yüzde 23’e, soyanın yüzde 72’ye, pamuğun yüzde 47’ye ve kolzanın yüzde 21’e ulaşmış durumda. Ülkemizde bu iki yem kaynağının üretiminde kendi kendine yeterlilik söz konusu değil. Bu ürünlerin yıllık ithalatı mısırda 1 milyon 700 bin ton soyada 1 milyon 600 bin tonu geçmiş durumda.”

Keyif veren çay

Çayı bize keyifli içeren, içinde bulunan kafein ve tanenler ile sayıları 300’ü bulan aroma verici maddesidir. Tomurcuk ve genç yapraklarda tanenlerin miktarı fazla olup, bu miktar 4 yapraktan sonra yarıya iner. Makine ile toplanmış ve kalitesiz olan çaylar çok daha az tanen ihtiva eder. Çay, taşıdığı bu tanenler sayesinde; mide, bağırsak rahatsızlıklarını hafifletir, kandaki kolesterol seviyesini düşürür, kan dolaşımını canlandırır, tiroid bezinin fonksiyonlarını normalleştirir, yüksek tansiyonun düşmesinde fayda sağlar. Çay; yorgunluğu giderici, canlılık verici etkisini, yapısında yüzde 1-5 oranında taşıdığı ‘kafein’e borçludur. Çayın kafeini, kahvedekine göre yüzde 50 daha azdır. Normal şekilde yapılan demleme çayda bulunan kafeinin yaklaşık yüzde 80’i deme geçer. Buna göre 5-6 bardak çay içen bir kimse ortalama 300 miligram kafein alıyordur. Bu da tavsiye edilen 650 miligramlık günlük dozun yarısından azdır. Sıcak çay kafeinin beyin ve derideki kılcal damarları genişletmesi özelliği sayesinde yazın ferahlık verir.

‘Şeker deposu’ kolalı içecekler

“Bir kolalı içeceğin içinde su, karbondioksit, renklendirici madde, kola özütü, antimikrobiyel madde, fosforik asit, sitrik asit, kafein, fenilalanin ve şeker, Diyet kolalarda yapay tatlandırıcı (aspartam) bulunur. İçerisine bazı kimyasal maddeler katılıyorsa bazı riskleri de beraberinde getiriyor demektir. Kafeine hassas kimseler ve çocukların uykusuzluğa neden olmaması için kolalı içeceklerden uzak durmaları gerekir. Mide asidi yüksek, gastrit veya ülser gibi rahatsızlıkları olan kimseler de kafeinli ve asitli içeceklerden kaçınmalıdır. Kolalı içeceklerdeki aspartam gibi yapay tatlandırıcılarla, mikro organizmaların üremesini engelleyen antimikrobiyel maddeler hassas kimselerde alerjilere neden olur. Kolalı içeceklerin taşıdıkları şeker nedeniyle boş kalori kaynağı olduğu unutulmamalıdır.”

KURBANLIK SEÇİMİ

“Kurban veya başka amaçla hayvan alırken, hayvanın genel durumu ve dış görünüşü iyice gözden geçirilmelidir. Eğer hayvanda, yüksek ateş, iştahsızlık, öksürük, nefes güçlüğü, yutmada zorluk, ağız burun akıntısı, kısmi veya genel felç, vücutta şişlikler, cinsiyet organlarında ve memede kötü kokulu akıntılar varsa ciddi ve tehlikeli bir hastalık halinden şüphe edilmelidir. Kesimde de hayvanın her şeyden önce dinlendirilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Kesim hayvanları geldikleri yolun uzunluğuna göre 4-12 saat arasında dinlendirmek önem taşır.
Etin muhafazası
“Kurban etleri, parçalar halinde temiz kaplara konulup hemen buzdolabına alınmamalı. Etin büyüklüğüne ve kalitesine göre bu muhafaza süresi buzdolabında 3-5 günü geçmemeli.”

SAKATAT KONUSUNDA DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER

“Sakatat denince, bu tanım içersine karaciğer, böbrek, dalak, kalp, beyin, akciğer gibi organlar girer. Bunlara işkembe, dil ve bağırsaklar da ilave edilebilir. Karaciğer, çok çeşitli besin elementlerini içeren bir gıdadır. Ancak, beraberinde getirdiği önemli sağlık sorunlarından acaba kaçımız haberdar? Hızlı-çarpık endüstrileşmenin getirdiği çevre kirliliği ile vücuda alınan kimyasal maddeler, hayvan hastalıklarına karşı kullanılan çok çeşitli ilaçlar, daha çabuk ve fazla verim alabilmek için yemlere ilave edilen antibiyotikler başta karaciğer olmak üzere diğer iç organlara ve ete geçer. Bu da geniş bir tüketici kitlesinin sağlığını tehlikeye sokmaktadır.
Ayda 1 defa tüketilmeli
Hassas kimselerin antibiyotik kalıntıları taşıyan gıdaları tüketmeleri, alerjik reaksiyonlara ve de daha ciddi rahatsızlıklara neden olabilir. Daha da önemlisi çevremizdeki ve vücudumuzdaki zararlı, zararsız bütün mikro organizmaların, bu antibiyotiklere karşı zamanla direnç ve dayanıklılık kazanmasıdır. Bu durum asıl hastalık hallerinde kullanılan antibiyotiklerin az tesirli veya tesirsiz hale gelmesine neden olur. Bu nedenlerle en uygun olan başta karaciğer ve böbrek olmak üzere, sakatatın et gibi her gün yenmemesidir. Tavsiye edilebilecek sıklık küçük porsiyon halinde
ayda bir olabilir.”

GDO nedir?
“Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), bir organizmaya kendi doğal yapısında bulunmayan bir özelliği kazandırmak amacıyla gen diziliminin değiştirilmesi veya başka bir organizmadan gen aktarılma işlemiyle elde edilen ürünler olarak tarif edilir. Bu transgenik ürünler bitkilerden, hayvanlardan, virüslerden ve bakterilerden çeşitli yabancı genleri bünyelerinde taşırlar. Öyle ki bazen bir bakterinin geni mısıra, bir balığın geni de domatese aktarılabilir.”

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER