© Tarım Pusulası 2021

Çukurova'nın mutsuz zenginleri

Türkiye’nin en önemli sulu tarım alanlarının yer aldığı Adana’da 'Toprak Koruma Kurulu' tarım arazilerinin son umudu. Uzmanlar son on yılda tarım arazilerinin beşte birini kaybeden Çukurova'nın kurtarılması için daha katı kurallar konması gerektiğini vurguluyor

 

Çukurova Türkiye'nin en verimli tarım sahalarından biri. Ancak beton binalar yükseldikçe portakal bahçeleri yok oluyor.

Adana, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre 2003-2013 yılları arasında tarım arazilerinin 1 milyon 204 bin dekarını kaybetti. Artan nüfus ve göç, kent merkezine yakın tarım arazilerini inşaat sektörü için hazine değerinde arsalara dönüştürüyor.

2005 yılında yapılan yasal düzenlemelere rağmen, uzmanlar tarım arazilerinin korunması için daha katı önlemler alınması gerektiğini belirtiyor.

Baki Kocabaş 35 yıllık çiftçi... Çukurova’da yükselen onlarca sitenin ortasında kalmış bir tarlayı ısrarla ekip biçiyor. Aslında etrafta yükselen binaların birçoğu ona ait. Kat karşılığı müteahhitlere vermiş. “Zengin oldum ama mutlu değilim” diyor. Kocabaş’ın bu sözleri aslında birçok Adanalı çiftçinin ortak düşüncesi. Süper lüks dairelerde otursalar da, çocuklarına bırakacakları en iyi mirasın, Çukurova’nın bereketli toprakları olduğunu geç de olsa anladılar.

Adana Havalimanı’ndan kent merkezine giderken anayolun kenarında, turunç bahçeleriyle site inşaatları iç içe uzanıyor. Güneşin batmasına bir saat kalmasına rağmen, uzaklardaki tarlanın içinde hareket eden bir traktör var... Traktörü kullanan ellili yaşlarındaki adam bizi görünce aracını durdurdu. Kocabaş ile böyle tanıştık. Ayağındaki çamurlu çizmeye, sırtındaki eski monta bakıp onun emlâk milyoneri olduğunu anlamanız olanaksız. Kocabaş konuşma engelli. Ancak sorularımızı gayet güzel işitiyor. Yanıtlarını, cebinden çıkardığı bir tomar kağıdın ilk sayfasına tükenmez kalemle karalıyor:

“Askerden sonra bilfiil çiftçilik yapmaya başladım. Okulu yarım bıraktım. Buraların hepsine müteahhitler dadandı. Benim de ziraatla uğraşan çocuk yok. Şu bahçenin yarısı kesildi, görünmüyor. Yakında orası da inşaat olacak. Şu kavakların olduğu sıradan, yol geçecek. Şu anda ekip biçtiğim tarla eskiden bana aitti. Arazim imara açıldığında okul alanı oldu. Kendimi oyalamak için gene ekip biçiyorum. Eski tarlam için Milli Emlâk’a kira ödüyorum.”

Tarım arazilerinin korunması ile ilgili haber yaptığımı söyleyince, lafımın devamını beklemeden elindeki kağıda yazmaya başladı:

“Bitirdiler ülkeyi, yok ettiler. Geçmiş olsun. Ben zengin oldum ama mutlu değilim.”

"Zorunlu olmadıkça tarım arazisine imar izni vermiyoruz"

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırlattığı kamu spotu uzun süredir televizyonlarda yayımlanıyor. Özel efektlerle tarlaların içinde yükselen beton binalar gösteriliyor. Spotun sloganı şöyle:

“Tarım arazileri dedelerimizin mirası değil, çocuklarımızın emanetidir.”  

İstanbul'a tayini çıkan ve kentteki son gününde Al Jazeera'nin sorularını yanıtlayan Adana Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Hamit Aygül’e göre devlet tarım arazilerinin önemini çok iyi biliyor:

“Eskiden tarım arazilerinin korunması gibi konuları sivil toplum örgütleri daha yakından takip ederdi. Şimdi biz onların önünde gidiyoruz. Devlet, Toprak Koruma Kurulları ile tamamen kendisinde olan bir yetkiyi adeta kamuya açmıştır. Tarım arazilerinin imara veya sanayiye açılması süreci şeffaflaştırılmıştır. Adana’da, kurulun çalışmaya başladığı 2005 yılından bu yana, toplam 200 bin dekar tarım arazisinin tarım dışında kullanımına izin verilmiştir. Buna güney çevre yolu, hastane, okul gibi projeler dahildir. Benim görev yaptığım son iki yılı aşkın süre zarfında ise bu miktar 20 bin dekardır. Bu sayılar Adana ölçeğinde bir kent için çok makul rakamlar. Çok zorunlu olmadıkça tarım arazilerine köylünün ev yapmasına bile izin vermiyoruz. Bu konuda hem biz, hem Sayın Valimiz çok hassas davranıyoruz.”

Toprak Koruma Kurulu nasıl çalışıyor?

2005 yılında yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu temel olarak "toprağın korunması, geliştirilmesi, tarım arazilerinin sınıflandırılması, bölünmelerinin önlenmesi, tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını sağlayacak usûl ve esasları" belirliyor.

Bu çerçevede, tarım arazilerinin kullanım dışına çıkarılma yetkisi, her ilde valilerin başkanlığında toplanan Toprak Koruma Kurulu’na verilmiş durumda. Kurulda, ildeki tarımdan sorumlu birimler, üniversitelerden, Maliye Bakanlığı'ndan, meslek odalarından temsilciler bulunuyor.

Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması ile ilgili talepler bu kurula geliyor. Kurulda kararlar oyçokluğu ile alınıyor. Bazı üyelerin itirazına rağmen kullanım kararı onaylanırsa, konu yargıya taşınabiliyor, mahkemenin uygun görmemesi halinde alınan kararlar bozulabiliyor.

"Toprak haritası şart"

Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü'nden Prof. Dr. Suat Şenol’a göre, Türkiye’de Toprak Koruma Kurullarının referans alabileceği toprak haritaları henüz hazırlanmadı:

“Yasanın gereği gibi uygulanabilmesi için, geleceğe yönelik arazi kullanım planlarının yapılması gerekir. Bu planların yapılabilmesi için veriye ihtiyaç var. Yerleşim arazilerinin çevresindeki yerlerin detaylı toprak analizleri gerekiyor. Türkiye’nin maalesef bu verileri yok. Ne var peki? 1966-75 yılları arasında Toprak-Su diye bir kurum vardı. Bu kurum Türkiye’nin yoklama dediğimiz, kabaca topraklarının özelliğini belirleyen bir sınıflama çalışması yaptı. Bilimsel yöntemler gereği bu, atılması gereken ilk adımdı zaten. Toprak-Su’nun daha sonra ikinci adım olarak yapması gereken ayrıntılı toprak çalışmaları bugüne kadar yapılmadı. Ne yapılıyorsa hâlâ 1975 verileri üzerinden yapılıyor.”

Toprak Reformu Genel Müdürlüğü’nün görevlendirmesi ile toprak etüdü yapacak ziraat mühendislerinin eğitimi için ders notları hazırlığına başlandı. Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 17 öğretim görevlisi, internet ortamında bu amaç için bir araya geldi. Ders dokümanları hazır olunca da eğitime başlanacak. Memurlar Türkiye’nin ayrıntılı toprak haritasını hazırlayacak.

Şenol’a göre, Türkiye için hayati önem taşıyan bu haritanın hazırlanması kolay bir iş değil. Sahada zor iklim ve coğrafya koşulları altında icra edilen bu görevin verimli yapılması için Şenol, özel bir kurum oluşturulması gerektiğini söylüyor:

“Katıldığım her toplantıda, Türkiye’nin yolunu açacak tarım haritalarının hazırlanması için bağımsız bir kurum olması gerektiği yönünde fikrimi beyan ediyorum. Bu kurum Bakanlığa hatta ve hatta Başbakanlığa da bağlı olabilir. Ama ödeneği, eğitimi ve görevleri belli olur. Orada çalışanlar da ne yaptıklarını bilir. Amerika’da bunun örneği var. Tarım Bakanlığı'nın altında 'Doğal Kaynakları Koruma Servisi' olarak faaliyet gösteren kurum, Amerika’nın toprak haritalarını hazırlıyor ve sürekli güncelliyor. Biz bu kurumun kendi mühendislerini eğitmek için kullandığı kitapları ve notları derslerimizde öğrencilere de okutuyoruz.”

"Yetmez ama evet"

Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne bağlı Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir, yasanın faydalı olduğunu kabul ediyor ancak Türkiye’nin geleceği için yasaların kusursuzlaştırılmasının şart olduğunu düşünüyor:

“Şüphesiz yasa olumlu bir katkı sunmuştur. Ancak Toprak Koruma Kurulu’nun memur ağırlıklı olması doğru değildir. Siyasi iradenin veya amirlerinin etkisinde kalabiliyorlar. Oysa kurul, konunun yalnızca bilimsel muhataplarından oluşursa, karar objektif olur. Adana şanslı bir il. Gerek üniversiteden gerek sivil toplum örgütlerinden çok değerli uzmanlar kurulumuzda bulunuyor. Bazı illerde yalnızca vali ve bürokratlar var. Toprak konusunda uzmanlığı olmayan bu kişiler neye göre ve nasıl karar veriyor?”

Karademir, Türkiye’nin 2050 yılı itibarı ile kendi nüfusunu besleyebilen bir ülke olması için çok katı koruma tedbirlerinin alınması gerektiğini savunuyor:

 

“Bugün dünyada çok ciddi bir gıda krizi konuşuluyor. Ortalama nüfus artış hızının yüzde 1,5’a ulaştığı bir dünyadan bahsediyoruz. Türkiye’nin fiziki haritasına bakın. Yeşil alanların sadece bir kısmı tarım arazisi. Geriye kalan sarı bölgeler verimsiz. Yani işi çok fazla rakamlara boğmaya gerek yok. Çok az tarım arazimiz var. Elimizdekileri korumak ve üretimimizi iki katına çıkartmak şartıyla, torunlarımızın karnının doyabileceğini söyleyebilirim. Bunun altındaki koşullarda aç kalırız. Durum bu kadar ciddi.”

Karademir’e göre tarım arazilerinin korunması yetmez. Üretimin yeniden çiftçiye cazip hale getirilmesi gerekir:

“Türkiye’de yaş sebze ve meyvede çiftçi büyük haksızlığa uğruyor. Turunçgillerde bu yıl tarlada 25-40 kuruşa olan mandalina, portakal; İstanbul’da 2,5-4 liraya satıldı. Devlet demokratik kooperatiflerin kurulmasını destekleyen yasal düzenlemeler getirmeli. Üretici hak ettiği parayı kazanırsa modern tarım sistemlerine yatırım yapabilir. Diğer tarım ürünlerinde de çiftçinin tüccarlara terk edilmemesi gerekir. Çiftçinin işini sürdürmesi için devlet alım yapmalı, fiyatları dengelemeli. Tarım cazip ve kârlı olmaktan çıkarsa, tarım arazilerinin korunması daha da zorlaşır.” 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER