Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ikiz kulelerinde bu hafta önemli bir etkinlik düzenlendi. Birleşmiş Milletler, 2025 yılını "Kooperatifçilik Yılı" ilan etti ve bu kapsamda gerçekleşen programa Ticaret Bakanı Ömer Bolat ile Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da katıldı. Her iki bakanın konuşmalarından ortak bir sonuç çıkıyordu: Kooperatifler vazgeçilmezdir, ancak Türkiye adeta bir kooperatif çöplüğüne dönüşmüş durumda!
Ticaret Bakanı Bolat, Türkiye'de 4,5 milyon ortaklı 49 bin kooperatifin bulunduğunu ve bunların gıda arz güvenliğinde kritik bir rol oynadığını belirtti. Kooperatiflerin fahiş fiyatlarla mücadelede etkili olabileceğini de vurgulayan Bolat'a sormak gerekiyor: Fahiş fiyatlarla mücadele konusunda sizi kim engelliyor? Büyük market zincirleri mi? 25 TL’ye satılan bir maskenin tek bir kararla 1 TL’ye indirilebildiği, Ramazan boyunca et fiyatlarının sabitlenebildiği bir ortamda, neden aynı uygulamayı diğer temel ürünler için yapmıyorsunuz? Biz tüketicilerden boykot yapmamız isteniyor ama zaten gelirimizin eridiği, alım gücümüzün düştüğü bir dönemde, raftaki gıdayı alamamak da aslında doğal bir boykotun parçası değil mi?
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı’nın konuşmalarında da dikkat çekici noktalar vardı. Üretim planlamasının 40 yıldır konuşulmasına rağmen hayata geçirilemediğini belirten Yumaklı, yeni dönemde suyu merkeze alan bir planlamaya geçtiklerini söyledi. Türkiye’de, sadece bitkisel üretimde 206 farklı tarım ürünü yetiştirildiğini, ancak işletme büyüklüğünün ortalama 60 dönüm olduğunu ve küçük işletmelerin hayvancılık sektöründe de ağırlıkta olduğunu vurguladı. Bu nedenle kooperatifleşmenin büyük önem taşıdığını ifade etti.
Bakan Yumaklı, yeni başlatılan kooperatif derecelendirme çalışmasının detaylarını da paylaştı. Türkiye’de 11 bin tarımsal örgüt bulunmasına rağmen, sadece 249’unun bu çalışmaya başvurduğunu, bunlardan ise yalnızca 105’inin "1. derece tarımsal örgüt" olarak değerlendirildiğini açıkladı. En önemli nokta ise bu derecelendirmede başarılı olan örgütlere öncelikli destek, kredi ve proje imkânı sağlanacağıydı. Peki, başvuru yapamayan 10 binden fazla örgüt ne olacak? Destek alamayacakları için rekabet edemeyecek, hatta kapanmaya mahkûm olacaklar. Bu durum, Türkiye’nin neden bir "kooperatif çöplüğüne" dönüştüğünün de açık bir göstergesi değil mi?
Ancak burada dikkat edilmesi gereken kritik bir konu var. Türkiye’de birçok alanda olduğu gibi, kooperatifleşme süreci de kontrolsüz ilerlerse tekelleşmeye yol açabilir. Bu yüzden, kooperatiflerin rastgele değil, devletin ihtiyaçları belirleyerek yönlendirdiği bir sistem içinde desteklenmesi gerekiyor. Üretim planlamasının başarılı olabilmesi için kooperatifleşme sürecinin de doğru yönetilmesi şart. Kooperatifler, tarım sektöründe en önemli yapı taşlarından biri olabilir.
ABD örneğine baktığımızda, tarım kooperatiflerinin sektörde ne kadar etkili olduğunu görebiliriz. Amerikan Tarım Kooperatifleri Derneği (NCFC) verilerine göre, ABD’de 2.100’den fazla tarım kooperatifi bulunuyor ve bu kooperatifler yaklaşık 2 milyon çiftçiyi bünyesinde barındırıyor. Ortalama tarım işletme büyüklüğü ise 440 dönüm civarında, yani Türkiye’deki ortalamanın yaklaşık sekiz katı. Bu kooperatifler sayesinde çiftçiler ürünlerini birleştirerek daha büyük pazarlara erişim sağlıyor, kaynaklara daha kolay ulaşıyor ve ekonomik güçlerini artırıyor. Örneğin, ABD’de süt arzının %80’i tarım kooperatifleri tarafından sağlanıyor. Ayrıca bu kooperatifler sadece tarımsal ürünlerin pazarlanmasıyla kalmıyor; girdiler, finansman, pazarlama ve diğer hizmetlerle de çiftçilere destek sağlıyor.
Son olarak şunu hatırlatmakta fayda var: Türkiye’de iki kardeşin bile ortak iş yapamadığı bir ortamda, kooperatifleşmeyi sadece teşvik etmek bir yere kadar götürür. Devletin, verdiği destekleri doğru yönlendirerek bu süreci zorunlu hale getirmesi gerekiyor. Siyasetin siyasetçinin bulaşmadığı bir süreçle profesyonel hareket edilmeli. Adam kayırmacılık yapılmadan! Aksi takdirde, yıllar sonra yine aynı konuları, sorunları konuşup dururuz!
Yorum Yazın