© Tarım Pusulası 2021

Tüketici sağlığının en üst düzeyde korunması birinci önceliğimiz

Genel Müdür Prof.Dr. İrfan Erol, "Tüketici sağlığının en üst düzeyde korunması birinci önceliğimiz"

2016 yılı Gıda Kontrol Planı Hazırlık toplantısı Antalya'da gerçekleştirildi. Toplantıya Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof.Dr.İrfan Erol, Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Selçuk, Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanı Dr. Neslihan Alper, 81 ilin Gıda ve Yem Şube Müdürleri ile İl Kontrol Laboratuvar Müdürleri katıldı.  ​

Tüketici sağlığının en üst düzeyde korunması birinci önceliğimiz

Türkiye'de gıda güvenilirliğini sağlamaya yönelik olarak 90lı yıllarda çalışmalar yapıldığını ancak dönüm noktasının  AB müzakere süreci kapsamında 2010 yılında çıkarılan 5996 sayılı kanun olduğunu kaydeden Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Prof.Dr.İrfan Erol şöyle devam etti;  "Mevzuat değişikliklerinin esasına baktığınızda krizleri görürsünüz. Krizler yeni mevzuatların yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Tabi bizim yaptığımız düzenleme AB sürecinde yaptığımız bir düzenleme. Bu düzenleme birkaç felsefeyi içinde barındırmaktadır. Tüketici sağlığının en üst düzeyde korunması birinci önceliğimiz. Diğer yönler ise biraz daha tali yönler. Vatandaşlarımızın sağlığını korumak esas nokta. Bu düzenlemeyi yaparken çiftlikten sofraya gıda güvenirliğini esas aldık. Ancak bu konsepti genel anlamda benimsemiş tam anlamıyla kavramış değiliz. Bu bir öz eleştiri."

Son üründe yapılan kontrollerin istenilen neticeyi vermediğine işaret eden Erol, "Bütün enerjinizi, alt yapınızı ve imkanlarınızı sarf etseniz de istenilen sonuca ulaşamazsınız. O nedenle kaynaktan başlayarak tüm sistemi kontrol altına almanız lazım. Geçmişten yaşanan krizlerde son noktada yapılan kontroller nedeniyle yaşanmış ve bu değişim ve dönüşümün altındaki temel felsefe budur" diye konuştu.

Yüksek standartlarda ürün üretmek zorundayız

Türkiye'de farklı üretim modellerinin yılın hemen her mevsimi yapıldığını söyleyen Erol, "Bitkisel üretimin yoğun yapıldığı, ihracat yapan ve ihracat potansiyelini de geliştiren bir ülkeyiz. O nedenle hem kendi insanımız hem de ihracat yaptığımız ülke insanı için yüksek standartlarda ürün üretmek zorundayız. Bu Kanundan sonra pek çok düzenleme çıkardık. Tabi bunlar spesifik alanları dizayn etmek için ama asıl kanuna dayanan düzenlemelerdi. Bu düzenlemeler beraberinde geçiş sürelerini de getirdi. Bu hem bizim için hem kontrol ettiğimiz sektörün adaptasyonu içindi. Tabi bu dinamik bir süreç" dedi.

Mevzuata hakimiyetin önemine dikkat çeken Erol, tüm illerde uygulamam birlikteliğinin sağlanması hususunun önemli olduğunu belirtti.

Şeker ve tuz miktarına düzenleme getirdik

Toplumun sağlıklı beslenmesine yönelik düzenlemeler yapıldığını aktaran Erol, "Türkiye'de iki önemli kronik problem var. Birincisi tuz ve tuza ilişkin problemler. Türkiye'de 40 yaş üstündeki insanların hemen hemen çoğu yüksek kan basıncına ilişkin tansiyon problemleri yaşanmakta. İkincisi şeker problemi. Zeytinde, peynirde, pastırmada, ekmekte ve birçok üründe tuzun azaltılmasını sağladık. Şekerin de azaltılmasını sağladık. Meyve suyundaki şeker oranını düzenledik. Sizler de çayınızı şekerli içmeyin. Bu işi yapan insanlar olarak sizler de topluma örnek olmalısınız. Okul kantinine yönelik düzenlemeler yapıldı" şeklinde konuştu.

Denetimlerde işletmelere yol gösterici olacağız

Erol şöyle devam etti; "Diğer önemli bir düzenlememiz de işletmelerin kayıt altına alınması. Bugün kayıtlı işletme sayımız 660 bin. Tabi bu beraberinde şu soruyu getirdi. Bu işletmelerin yılda en az bir defa kontrol edilmesi gerekmez mi? Risk kategorisinde olanlar hariç en az yılda bir denetlenmeli. İl il gıda işletmelerinin sayısını çıkardık. Tüm işletmeler en az bir defa denetlenmeli. Biz işletmeleri denetleyeceğiz. Asgari teknik şartlar bulunuyor mu bakılacak, iş akış şeması kontrol edilecek. Bunu yaparken de mümkün olduğunca rehberlik yaparak yol gösterici olacağız. Kanunun emrettiği esaslar sabittir ama cezanın öncesinde devletin yol gösterici özelliğini göstermeliyiz. İyi niyetli yaklaşmalıyız. Bu işletmelerde üretilen gıdaları bizim insanlarımız ve ihracatını yaptığımız ülkelerdeki insanlar tüketmekte".

Denetimde iletişim çok önemli

Gıda denetimlerinde iletişimin önemine işaret eden Erol,  "Bu konularda hepimizin kendini geliştirmesi gerekli. Sistemler değişiyor, dünya değişiyor, insan ilişkileri değişiyor. Uluslararası ilişkiler ve ticaret değişiyor. Dolayısıyla buna adapte olmak durumundayız. Risk kategorisi yüksek işletmelerin daha fazla denetlenmesi gerekli. Denetim sayılarını arttırmak durumundayız. Bu bizim için, çocuklarımız için, geleceğimiz için önemli. Herkes sofrasında sağlıklı güvenilir gıda bulmak ister. Bu sene 700 bine ulaşmayı hedefliyoruz. Çok önemli bir iş yapıyoruz. Ama bunu yeterli göremeyiz. Toplum sağlığı için işletmeleri iyileştirmemiz gerekli. Üreten için de, tüketen için de, kontrol eden için de çok daha iyi olacağımıza inanıyorum bunu hep beraber yapacağız. Ama bunu yaparken de iletişime ilişkin problemleri minimize etmemiz lazım".

Riskli ürün gruplarına yoğunlaşıyoruz

Denetimin esasının birincil üretim noktası olduğuna dikkat çeken Erol, "Bu işin esası tarla, çiftlik. Problemleri bu noktada kontrol altına almazsanız sonra düzeltmeniz mümkün değil. Bitkisel ürünlerde sorun ne ilaç. Hayvansal ürünler de mikrobiyolojik. Türkiye'nin ihracatta en önemli pazarı Rusya. Diğeri AB, diğeri ise Irak.2012, 2013, 2014 ve 2015 de hiç pestisit kalıntısı nedeniyle ürünümüz dönmedi. Geçen sene yaptığımız müzakerelerde Rusya ile risk bazlı değerlendirme yaptık. Gereksiz yapılan birçok analizin yapılmamasını sağladık. Hasat öncesi kontrol programını uygulamaya koyduk. Demre ve Kumluca'dan biberde bildirimler alınıyordu. Denetimlerimizi imhalarımız yaptık. Ardından da üreticilerimizi bilgilendirdik. Bunun önemini anlattık.  Bir eylem planını ortaya koyduk. İyi bir noktaya geldik. Hangi gruplarda riskimiz yüksek bu noktalara yoğunlaşıyoruz".

Geçtiğimiz yıllarda analizlerle ilgili de önemli değişiklikler yapıldığını belirten Erol,  "Burada esas olan risk oluşturabilecek patojenlerle ilgili. Zaman zaman gıda zehirlenmeleri oluşmakta. Bunu da akılda tutmak gerekli. Belirli patojenler var. Salmonella vs. Ürün gruplarında yüksek kontaminasyon düzeyine sahip gıdaların daha efektif kontrol edilmesi sağlığın korunması açısından önemli. Bütün dünyada gıda zehirlenmeleri var. Türkiye sıcak iklim kuşağında ve çok farklı gıda türleri üretilen bir ülke. Dolayısıyla riski göz ardı etmemek gerek. Bu zehirlenmeler olduğunda anında yönlendire yapılmalı. İl ve ilçe sağlık Müdürlükleri ile koordineli çalışılmalı" dedi.

İfşa mekanizmasının 2012 yılı Mart ayında uygulamaya koyulduğunu söyleyen Erol, sürecin daha hızlı işlemesi gerektiğine dikkat çekti.İnsanların doğru bilgilendirilmeye ihtiyacı olduğunu kaydeden Genel Müdür Erol, "Zaman zaman kamu spotları ve toplantılarla bunu yapmaktayız. Kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik toplantılar düzenleyin" dedi.​

Toplantıda kırmızı et ve et ürünleri, kanatlı etleri, süt ve süt ürünleri, bal, yumurta ve yumurta ürünleri, şeker ve şekerli mamuller, alkollü içkiler, alkolsüz içecekler ve diğer gıda gruplarının denetim programları ile risk esaslı denetim değerlendirmesi, ALO 174 konuları ele alındı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER