Çiftçimiz 2020 yılında finansman açısından sıkıntılar yaşadı
TarımTZOB Genel Başkanı Bayraktar: Çiftçimiz 2020 yılında finansman açısından sıkıntılar yaşadı. Son yıllarda afetlerin de etkisiyle çiftçinin kredi borçları arttı. Çiftçilerimizin bir kısmı, takibe düşmemek için başka bankalardan yüksek faizle aldığı kredilerle borcunu kapattı. Çiftçinin yüksek faizle borçlanmadığı özel banka kalmadı
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, görüntülü basın açıklamasında 2020 yılını değerlendirdi, 2021 beklentilerini ve üretici-market fiyatlarını açıkladı.
2020 yılını pandemi gölgesinde, en başta sağlık olmak üzere, ekonomik ve sosyal sorunlarla geçirdik. İnsanlarımız sağlıklarını koruma uğruna dört duvar arasına sıkışırken, işsiz kaldılar, gelirleri düştü. Bu süreçte sağlığını ve hayatını kaybedenler oldu. Başta fedakar sağlık çalışanları olmak üzere, hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilerken, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve hastalarımıza acil şifalar diliyorum.
2021 yılına girerken süreç devam etmektedir. İnşallah bu salgını en kısa sürede atlatır, eski günlerimize geri döneriz.
-Pandemi, tarım ve gıda sektörü-
Çiftçimiz açısından 2020 zor bir sınav yılı olmuştur.
Pandemi sürecinde diğer sektörlere sağlanan desteklerden mahrum olmasına rağmen, pandemiyle mücadelede ülkesinin insanına yeterli gıdayı sağlayarak hizmet eden çiftçimiz bu sınavı başarıyla geçti.
Tarım ve gıda sektörünün önemi gıda güvencesi açısından pandemi sürecinde çok daha net anlaşıldı. Tarımda kendi kendine yeterlilik ile yerli ve milli üretim kavramları hatırlandı. Bu süreçte paramız olduğu halde dışarıdan pirinç ve buğday bulamadığımız dönemler oldu.
Gıda güvencesini sağlamak için orta ve uzun vadeli tarım politikalarının gerekliliği daha net şekilde ortaya çıktı.
Ülkeler kendine yeterlilik için ihracatlarını kısıtladı. Gıda milliyetçiliği kavramının yükseldiği bu dönemde tüm ülkeleri gıda güvencesini sağlayamama endişesi sardı.
Dünya ürün fiyatları arttı. Türkiye, dünyada artan ürün fiyatları karşısında arz açığı verdiğimiz ayçiçeği, mercimek arpa mısır, pirinç ve buğday gibi ürünlerde gümrük indirimleri uyguladı.
İthalata bağımlılığın zararları fazlasıyla bir kez daha anlaşıldı.
Bu süreçte, birçok sektör üretimde zorlanırken, çiftçimiz zor şartlara rağmen tarımsal faaliyetine devam etmektedir. Çiftçimiz halkımızın sofralarından üç öğün hiçbir şeyi eksik etmemiştir.
Bu vesileyle ülkemizin gıda güvencesini sağlayan eli öpülesi çiftçimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Herkes bu çiftçinin değerini bilmelidir.
Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bizler, çiftçimizin hizmetinde olmaktan büyük bir şeref duyuyoruz.
-Tarımda ekonomik göstergeler-
Tarım, pandemi sürecinde tarımsal üretimini ve ihracatını sürdürerek, istihdam sağlayarak ekonomiye önemli bir katkıda bulunmuştur.
Özellikle Pandemi sürecinin zirve yaptığı Nisan-Haziran döneminde sanayi yüzde 16,4, inşaat yüzde 2,3 ve hizmetler sektörü yüzde 24,6 küçülürken, tarım sektörü yüzde 4,2 büyüme göstererek ekonominin daha da kötüye gitmesini önlemiştir.
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 7’sini karşılayan tarım, 2020 yılının Ocak-Eylül döneminde yüzde 5,3 büyüyerek, ekonomideki önemini korumuştur
Bitkisel üretim verilerine göre, üretim, tahılda ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 8,7, sebzelerde yüzde 0,3, meyvelerde (baharat bitkileri ve çay dahil) yüzde 7,1 arttı. 2020 yılında toplam bitkisel üretim, bir önceki yıla göre yüzde 5,8 artarak 117,2 milyon tondan 124,1 milyon tona çıktı.
Hayvansal üretim, Ocak-Ekim döneminde, tavuk etinde yüzde 0,08, tavuk yumurtasında yüzde 0,65 azalırken, sanayiye aktarılan sütte yüzde 4 arttı.
Tarım sektörü, istihdamdaki önemini korumaktadır.
Eylül ayları itibarıyla 2019’da yüzde 19,3 olan tarımın istihdamındaki payı, 2020’de yüzde 18,5 olarak gerçekleşmiştir.
2020 yılının Eylül ayında tarım, 5 milyon 132 bin kişiye istihdam sağlamıştır. Tarım, işsizliği 2,2 puan düşürerek yüzde 14,9’dan yüzde 12,7’ye çekmesi Türkiye için bir kazançtır.
Tarım üretici fiyatları enflasyonu Kasım ayında yıllık bazda yüzde 20,76 yükselirken, genel enflasyon yüzde 14,03, gıda enflasyonu 21,08 arttı.
Tarımın önemli unsurlarından biri de dış ticarettir.
2020 yılının Ocak-Kasım döneminde ihracat yüzde 3,9 artarak, 17,81 milyar dolardan 18,51 milyar dolara çıkmıştır.
İthalatta yüzde 0,8’lik artış görüldü. İthalat değeri 13,32 milyar dolardan 13,49 milyar dolara yükseldi.
Bu dönemde dış ticaret fazlası ise yüzde 11,7 artarak, 4 milyar 492 milyon dolardan 5 milyar 29 milyon dolara yükseldi.
Türkiye gibi hemen her ürünün üretilebildiği bir ülkede yaptığımız ithalatın en az 3-4 katı ihracat gerçekleştirmemiz gerekir.
Bunun için ihracata daha fazla destek verilmeli, üretim teşvik edilmelidir.
-“Üreticinin finansman sıkıntısı”
Çiftçimiz 2020 yılında finansman açısından sıkıntılar yaşadı. Son yıllarda afetlerin de etkisiyle çiftçinin kredi borçları arttı. Çiftçilerimizin bir kısmı, takibe düşmemek için başka bankalardan yüksek faizle aldığı kredilerle borcunu kapattı. Çiftçinin yüksek faizle borçlanmadığı özel banka kalmadı.
Çiftçi borçları, 2019 yılı Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Değerinin yüzde 50’sine yaklaştı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, 2019 yılında 106,3 milyar lira olarak gerçekleşen tarımda kredi miktarı 2019 yılı sonundan 2020 Eylül ayına kadar, 122,9 milyar liraya ulaşmış, 9 aylık süreçte bankalardan kredi kullanımı yüzde 15,6 artmıştır.
Bu dönemde Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye kullandırdığı kredi miktarı da 2020 yılı 9 ayın sonunda 7,7 milyar olarak gerçekleşti.
Ülkemizde Mart ayında başlayan pandemi nedeniyle alınan çeşitli kararlar çerçevesinde bankalar vadesi gelen kredilerde erteleme ve yapılandırma yapmış, ayrıca Temmuz ayı sonuna kadar icra işlemleri durdurulmuştur.
Ağustos ayından itibaren de icra işlemleri yeniden başlatılmıştır. Özellikle yapılandırma işlemlerinde çiftçilerin, Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından talep edilen peşinatı ödeyememesi ve bankaların riskli gördükleri çiftçilere yapılandırma yapmaması nedeniyle başlatılan icra işlemleri 2020 yılının son aylarında artış göstermiştir.
Tarım Kredi Kooperatifleri Aralık ayının ortalarında ortaklarına gönderdiği mesaj ile pandemi nedeniyle 31 Mart 2020 tarihine kadar icra işlemlerini durdurduğunu duyurmuştur.
BDDK tarafından Aralık ayı başında yapılan açıklama ile kredilerin icraya verilme süresi 90 günden 180 güne çıkarılmıştır. İcra işlemlerini durdurmak veya ileri tarihe atmak kısa vadeli çözümdür.
Yapılan açıklamalara göre, Bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin takipteki borçlu sayısı az gösterilmekte, çiftçinin önemli bir kısmının borcunu ödediği ifade edilmektedir.
Gerçek şudur ki; çiftçimiz kredi verilen kuruluşa çağrılmakta, borcunun faizi alınarak borcu devam ettirilmektedir. Bu borç kapanmış görünmektedir. Ya da kredi kuruluşları kendi bünyelerinde bu borçları yüksek faizlerle yapılandırmaktadır. Takipten çıkan bu borçlar ödenmiş gibi görünmektedir. Halbuki borç ödenmemiştir. Çiftçimizin üretimden elde ettiği geliri dikkate aldığımızda, yüksek faizlerle yapılandırılan bu borçların geri ödenmesi mümkün değildir. Çiftçimiz ya icraya düşmekte veya traktörünü, tarlasını satarak borcunu ödemektedir.
Bu gerçeği görerek, üretimin çok önem kazandığı pandemi ve kuraklık sürecinde, çiftçimizin ödeyemeyerek takibe düşen borçları ile yüksek faizle yapılandırdığı borçlarının faizsiz olarak uzun vadeye yayılması çiftçimizin rahat bir nefes almasını sağlayacak, çiftçimizi tarıma kazandıracaktır. Şunu unutmamak gerekir ki; zor bir süreçten geçtiğimiz bugünlerde ülkemizin hem çiftçimize hem de onun üretimine çok ihtiyacı vardır.
Finans sektöründe en çok sıkıntı çeken kesim küçük çiftçilerdir. Ziraat bankasından kredi almakta zorlanan küçük çiftçiler, Tarım Kredi Kooperatiflerine ve özel bankalara yönelmekte, buralardan yüksek faizle kredi çekmekte, çok pahalı girdi, alet ve ekipman temin etmektedirler.
Küçük çiftçilerimiz aile işletmelerinde üretim yapan geliri yeterli olmayan kesimdir. Bu nedenle yüksek maliyetle kullandıkları ayni ve nakdi kredileri geri ödemekte büyük zorluklar çekmektedirler. Bu durumda olan çok sayıdaki aile işletmelerinin ayakta kalabilmeleri için pozitif ayrımcılık yapılmalı, daha düşük faizle kredi kullanması sağlanmalıdır. Aile işletmelerimiz desteklerden daha az yararlanmaktadır. Bu işletmelerimiz destekleme bütçesinden daha fazla pay almalıdır.
Ülkemizde tarım sektörünün geleceğinin aile işletmelerinin ayakta kalmasına bağlı olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu işletmeleri yok edersek, ülkemiz bitkisel ve hayvansal üretimde büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır. Kırsaldan yaşanan göçleri ve tarımdaki nüfusun yaş ortalamasını dikkate aldığımızda bu tedbirleri almak için çok fazla zamanımızın kalmadığı görülmektedir.
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri çiftçimizin düşük faizli kredi ihtiyacının tamamını karşılamalıdır. Tarım Kredi kooperatifleri faizlerini Ziraat bankası seviyelerine çekmelidir.
Kredi kullanımında bankalar, masraf, komisyon, ipotek, hayat sigortası, tarım sigortası gibi çiftçinin maliyetini artıran taleplerde bulunmamalıdır.
-Kuraklık tehlikesi-
Doğal afetlerden birisi olan meteorolojik kuraklık ve arkasından gelecek tarımsal kuraklık ile ilgili uyarılarımızı aylar önce yapmıştık. Ülkemizi ve dünyayı büyük bir kuraklığın beklediğini, gerekli tedbirleri gecikmeden almamız gerektiğini ifade etmiştik. Nitekim yağışların önemli bir bölümünün düştüğü Ekim Kasım aylarında, yağışlar normallerinin yüzde 53 altına düşerken, Ekim’de sıcaklıklar rekor kırdı.
Önümüzdeki aylarda tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini göreceğimizi tahmin ediyoruz. Kuraklığın kış ekilişlerinde verim kayıpları meydana getirmesi beklenmektedir. Kuraklık böyle devam ederse, ilkbaharda ekilecek, suya daha çok ihtiyaç duyan ürünlerde de sıkıntı yaşanacaktır.
Kuraklığın dünyada ve ülkemizde ciddi bir gıda krizine yol açması ihtimalinin çok farkında olmadığımızı görüyoruz. Ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımızı etkileyecek olan böyle bir krizin olumsuz etkilerinden korunmak için acil olarak, daha fazla zaman kaybetmeden gerekli önlemleri almalıyız. Kuraklığın boyutları artarsa paramız olsa bile tarlada ve marketlerde ürün bulamaz hale gelebiliriz.
Kuraklığa karşı bu önlemleri alamazsak, gelecekte bu durum, tarımsal üretimi sekteye uğratacak, gıda güvenliği endişesini taşımamıza neden olacaktır.
Pandemi süreci ve kuraklıkla birlikte ülkelerin gıda milliyetçiliğini daha çok etkileyecektir. Gıda stoklama başlayacaktır, bu süreçte gıda güvencesini sağlamak yerli üretimin artırılmasından geçmektedir.
Su her kesimde tasarruflu kullanılmalı, özellikle suyun yüzde 74’ünü kullanan tarım sektöründe ivedi olarak gerekli yatırımları yapmalı ve tedbirler almalıyız.
Ülkemizde tarımsal sulamada sulama randımanı yetersizdir. Sulama sistemlerinin yüzde 72’si açık sistemdir. Bu durum su israfına neden olmaktadır. Acilen eski ve atıl vaziyette olan bu yapılar yenilenmeli, kapalı sistemlere geçilmelidir.
Tarım sektöründe verim kaybına ve toprakta tuzlanmaya neden olan vahşi sulama yöntemleri bırakılmalıdır. Tarım sektörü hiç zaman kaybetmeden yağmurlama ve damla sulama sistemlerini kullanmaya geçmelidir. Bunun için gerekli teşvikler ve krediler artırılarak çiftçimize ulaştırılmalıdır.
Türkiye’de tarım alanlarının yüzde 70’i kuru tarımda olduğu için tarımsal kuraklıkla mücadele etmede sulamanın önemi büyüktür. Boşa akıp giden suları toplamak için barajlar ve göletler yapılmalıdır.
Sulama yatırımları ivedilikle bitirilmelidir.
Aşırı su isteyen bitkilerden kopmalar yaşanabilir. Özellikle su sıkıntısının fazla olduğu bölgelerden başlanarak kuraklığa dayanıklı kültür bitkilerinin tarımı teşvik edilmeli gerekirse üreticiye ürün gelirleri arasındaki fark destek olarak verilmelidir.
Önümüzdeki yıllarda kuraklığın etkisiyle ülkelerarası su ihtilafları büyük boyutlara ulaşabilir. Türkiye su kaynaklarının korunması ve değerlendirilmesi ile ilgili projeksiyonlarını şimdiden hazırlamalıdır.
-Girdi fiyatlarının artışı-
Dünya çapında yayılmaya başlayan pandeminin de etkisiyle, Mart 2020’den itibaren döviz kurlarında görülen artış ve enflasyondaki yükseliş üreticilerimizin kullandığı girdi fiyatlarını yukarıya çekti.
Gübre, tohum, ilaç, yem, elektrik ve sulama gibi girdiler enflasyonun çok üzerinde arttı.
Tarımsal sulamada üreticilerimizin karşı karşıya kaldığı sorunların başında ise elektrik fiyatları gelmektedir. 2017 yılından beri elektrik ücretleri yüzde 154 artmıştır. Fon, pay ve vergi dahil, 2020 Aralık ayı itibarıyla birim fiyat 85,2 kuruştur. 2021 yılının ilk üç ayı için elektrik fiyatı yüzde 6,5 artışla 90,7 kuruş olarak belirlendi. Üreticilerimiz mesken abone grubuna göre yüzde 16 daha pahalı elektrik kullanmaktadır.
Artan elektrik fiyatları üretimin sürdürülebilirliği için büyük bir tehdit unsuru halinde gelmiştir.
Diğer yandan devam eden kuraklık nedeniyle cazibe suya ulaşması mümkün olmayan çiftçilerimiz daha çok yeraltı suyunun daha derinden çekilmesine ihtiyaç duyacak, bu da elektrik maliyetini çok fazla yükseltecektir. Zaten elektrik fiyatlarının yüksekliği nedeniyle üretimde zorlanan çiftçiler üretimden tamamen uzaklaşabilir. Bu durum üretim için ciddi bir tehdit oluşturabilir. Yaşanacak bu olumsuzluğu şimdiden öngörmek gereklidir.
Tarım sektörünün stratejik önemi göz önüne alınarak, tarıma pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
Birim fiyatın düşürülmesi için; elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV tarımda kullanılan elektrikte yüzde 1’e indirilmeli, fon ve paylar kaldırılmalıdır.
Elektrik tarifesinde daha fazla gecikmeden ciddi bir indirim yapılmalıdır. Kuraklık kapıya dayandı, kaybedecek zamanımız kalmadı.
Aylık fatura düzenlenmesi üreticilerimizi sıkıntıya sokmaktadır. ürünlerin hasat dönemi dikkate alınarak, hasattan hasada, yılda bir ya da iki kez olacak şekilde tahsilat yapılmalıdır.
Elektrik borçlarının desteklerden tahsil edilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır. Üreticilerimiz abonelik işlemlerinde de sorun yaşanmaktadır.
Çok hissedarlı tarım arazilerinde abonelik işlemleri yapılmaktadır. Abonelik işlemlerinin yapılabilmesi için hissedarların çoğunluğunun muvafakatı istenmektedir.
Üreticilerimizin abonelik işlemleri kolaylaştırılmalıdır.
Özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin uygulamaları üreticileri zor durumda bırakmaktadır.
Borçlarından dolayı sayaçları sökülen üreticilerimizin abonelikleri iptal edilmekte, yeniden abone yapılmakta ve bunun içinde yüksek abonelik bedeli alınmaktadır. Bu bedel kaldırılmalı, çiftçiler mağdur edilmemelidir.
Sulama ücretleri de önemli bir maliyet kalemini oluşturmaktadır.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce her yıl yayınlanan ‘Su Kullanım Hizmet Bedeli Tarifelerine’ göre de buğday, ayçiçeği, çeltik, pamuk, mısır, meyve ve sebze son bir yılda cazibe sulamada yüzde 20,8 ile yüzde 25 arasında, pompaj sulamada ise yüzde 31,6 ile yüzde 34,8 arasında değişen oranlarda artışlar olmuştur.
2015 yılında dekar başına 1 lira olan yeraltı suyu kullanım ücreti 2016 yılında 2 liraya, 2017’de 5 liraya, 2019 yılında 10 liraya, 2020 yılında da 15 liraya, 2021 için ise 17 liraya çıkmıştır. 6 yılda 17 kat artış göstermiştir.
Üreticilerimizin birçoğu bu fiyat artışları karşısında borçlarını ödeyememiştir. Artan sulama maliyetleri karşısında üretim yapmakta zorlanan üreticilerimizin borçlarını ödemesine imkan bulunmamaktadır. Türkiye’nin her tarafında üreticilerimiz sulama ücretleri artışından şikayet etmektedir. Hızlı artışı ile üreticilerimizin adeta başını döndüren sulama ücretleri makul seviyelere çekilmelidir.
Kuraklık nedeniyle daha fazla su kullanmak zorunda kalacak olan çiftçilerimizin tıpkı elektrikte olduğu gibi sulama ücretlerinde acil olarak indirime gidilmelidir. Toprağın düşük maliyetli suyla buluşması sağlanmalıdır. Bu dönemde çok önemli hale gelen üretim sekteye uğratılmamalıdır.
Yem fiyatlarına döviz kurlarındaki artışa bağlı olarak sürekli zam geldiği için üretici yem masraflarını karşılamada sıkıntı çekmektedir.
2020 yılı Aralık ayında bir önceki yıla göre besi yemi yüzde 38,7, süt yemi ise yüzde 41,8 artmıştır. Üretici her sabah yeni bir zamma uyanmaktadır.
Kaba yem fiyatlarında da ciddi artışlar olmuştur. Saman fiyatı son bir yılda yüzde 30,1 mısır silajı yüzde 21,9, kuru yonca otu yüzde 18,5 artmıştır.
Enflasyonun yüzde 14 olduğu bir ortamda yüzde 41’leri geçen girdi fiyat artışları kabul edilebilir olmadığı gibi sürdürülebilir de değildir.
Enflasyonu önlemek üzere et ve süt fiyatlarına yapılan müdahale yem fiyatlarına yapılmamıştır. Süt ve besi fiyatları artmazken, yem fiyatlarındaki bu yüksek artışlar 2020 yılında üreticimizi ciddi bir şekilde etkilemiş, hayvancılık sektörüne büyük bir darbe vurmuştur.
Et ve süt fiyatlarını baskılama girişimlerine acilen son verilmelidir. Paramız olsa da artık üretici ülkelerden damızlık ve besilik hayvan ithala hem zordur, hem de pahalıdır. Pahalı ithalat edilen ürünlerle insanlarımızı besleme imkanı yoktur.
Gübre fiyatları, artan döviz kurlarının etkisiyle yükseldi.
Üre gübresi Aralık ayları itibariyle 2019 yılına göre yüzde 60,4 artarak ton başına 1770 liradan 2750 liraya ve DAP gübresi yüzde 44,1 artarak 2360 liradan 3400 liraya yükseldi.
Gübre kullanımı, fiyat artışından olumsuz etkilenmektedir. Bunun önüne geçmek için gübre fiyatları artışlarına paralel olarak gübre destekleri artırılmalı, çiftçinin gübre kullanımından uzaklaşmasının önüne geçilmelidir.
Tarımsal üretimi ve ürün kalitesini artırmanın yollarından biri de sertifikalı tohum kullanmaktır.
Son yıllarda sertifikalı tohum üretimi artarken özellikle sebze tohumlarında üretim açığımız sürmektedir, sertifikalı tohum kullanımı da hala gelişmiş ülke standartlarına ulaşmamıştır. Sertifikalı tohum fiyatlarının yüksekliği kullanımı düşürmektedir.
Yine, 2020 yılında, önemli girdi kalemlerinden birisi olan, zirai ilaçlarda yüzde 25 ile yüzde 87 arasında değişen fiyat artışları olmuştur.
Zirai ilaçlarda uygulanan yüzde 18’lik KDV çiftçiye destek olarak verilmelidir.
-Süt ve besi kesim fiyatı-
Süt sektörü, kırmızı et açısından çok önemlidir. Çünkü besiye alınan materyal oradan gelmektedir. Sütte istikrar olmadan, kırmızı ette istikrar olmaz. Sürdürülebilir bir süt ve et üretimi için süt fiyatı/yem fiyatı paritesi 1,5 olmalıdır. Ancak Aralık ayında bu rakam desteksiz 0,92’de, destekle birlikte 1,05’de kalmaktadır. 2021 Ocak-Nisan dönemi için belirlenen çiğ süt fiyatı teşvik primiyle birlikte 1,5 pariteyi sağlamamıştır.
2020 yılı süt üreticileri için sürdürülebilirlik açısından zor bir süreç olmuştur. En son 15 Kasım 2019 tarihinde belirlenen çiğ süt tavsiye fiyatı Aralık 2020 sonuna kadar sabitlenmiştir. Yem başta olmak üzere her türlü girdilerde yaşanan artışa rağmen süt fiyatlarının yerinden sayması üretimin sürdürülemez hale getirmiş, birçok üretici hayvanlarını kesime göndermiş veya elden çıkarmanın yolunu aramıştır.
Parite açısından değerlendirildiğinde; Süt teşviki primsiz Ocak-Şubat aylarında 1,23, Mart ayında 1,20, Nisan ayında 1,14, Mayıs ayında 1,13, Haziran-Temmuz aylarında 1,14, Ağustos ayında 1,10, Eylül ayında 1,05, Ekim ayında 0,99, Kasım ayında 0,94, Aralık ayında ise 0,92 olmuştur.
Yani 12 aylık dönemde destek dahil edilmeden hesaplandığında alımgücü (parite) yüzde 25,2 azalmıştır.
Süt teşvik primi dahil edildiğinde Ocak ayında 1,32 olan parite, Şubat ayında 1,31, Mart ayında 1,29, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında 1,22, Temmuz ayında 1,35, Ağustos ayında 1,30, Eylül ayında 1,25, Ekim ayında 1,12, Kasım ayında 1,07, Aralık ayında ise 1,05 olmuştur.
12 aylık dönemde teşvik primi de dahil edildiğinde alım gücü (parite) yüzde 20,5 azalmıştır.
Görüldüğü üzere alımgücü (parite) hiçbir zaman 1,5 seviyelerine ulaşamadığı gibi, desteksiz ve destek dahil edildiğinde bir yılda azalmıştır.
Süt fiyatları acil olarak 1,5 pariteye göre 3 liranın üzerine çıkarılmalı, hayvan kesimleri önlenmelidir. İlgili Bakanlıklar ve Merkez Bankası Başkanlığı nezdinde yaptığımız girişimlere karşılık buluncaya kadar mücadelemiz ve çalışmalarımız devam edecektir.
2020 yılı besiciler için sıkıntılı geçmiştir.
Pandemiye bağlı talep daralması ve yüksek yem fiyatları üretimi zora sokmuştur. Yağsız karkasın 1 kilogramıyla satın aldığı besi yemi miktarı Ocak ayında 20,1 kilogram iken Aralık ayında yem fiyatlarının da yükselmesiyle birlikte 16,1 kilograma kadar düşmüştür.
Yani 2020 12 aylık döneminde besicilerin alım gücü yüzde 19,8 azalmıştır.
Bu fiyatlar ve alım gücüyle üreticilerin üretimi devam ettirmesi mümkün görünmemektedir.
Bu derece hızlı düşüşte yem fiyatlarındaki artışla birlikte besi fiyatlarının düşüşü de etkili olmuştur. 2020 Haziran ayında 38 lira civarında olan yağsız dana karkas fiyatı, Aralık ayında 36 liraya kadar gerilemiştir.
Canlı hayvan ve et ithalatı ülkeye fayda sağlamamaktadır.
Ülkemiz 2010 yılından 2020 yılı Ekim ayı sonuna kadar olan dönemde damızlık, besilik, kasaplık ve et ithalatına 8,8 milyar dolara yakın döviz harcamıştır.
Bu rakamın 3 milyar doları aşkın bölümü sadece kasaplık ve et ithalatına gitmiştir.
Ülkemiz o kadar da zengin değildir.
Ülke hayvancılığı ancak ve ancak üretim geliştirilerek sağlanabilir. Yurtiçi üretim desteklenmeli, başka ülkelerin çiftçilerine para kazandırılmamalıdır. Üreticimiz devletin vereceği desteklerle halkımızın ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilir.
Özellikle bugünlerde Et ve Süt Kurumu besi alım fiyatlarına acilen zam yapmalıdır. Malını elden çıkaran üreticilerimiz bu işi bırakmaktadır. Bu durum besi üretimi için çok büyük bir tehdittir. Üreticilerimizin üretime dönmesi, ülkemizin et ihtiyacının karşılanması için hiç vakit kaybetmeden üreticilerimize gerekli desteği vermeliyiz.
-Üretici-market fiyatları-
Çiftçimizin güncel sorunlarının yanı sıra çözüm bekleyen yapısal sorunları da bulunmaktadır. Parçalı arazi yapısı, işletme küçüklüğü ile sulama altyapısının bitirilememiş olması bunlar arasındadır.
Ülkemizde verimli üretim yapabilecek uygun büyüklükte arazi yapısına ulaşmak zorundayız.
61 dekar işletme büyüklüğü, 6 dekar parsel büyüklüğüyle verimli tarımdan bahsedemeyiz. Arazilerimizin daha fazla parçalanmasına tahammülümüz yoktur.
Üreticimizin en önemli sorunlarından biri de ekonomik örgütlenme eksikliğidir. Bu eksiklikte piyasada tek başın kalan
Çiftçimizin tarlada 1’e sattığı ürünün fiyatı markette 4-5 katına kadar çıkabilmektedir.
Üreticimiz ürününü değerine satmak, emeğinin karşılığını almak istemektedir.
Tüketicimizin fahiş ve sürekli değişen fiyatlarla şaşkına dönmemesi için üreticinin tarlada kalması ve bunun için de üreticinin ne kazanacağını bilmesi gerekir.
Üreticimiz ne kazanacağını bilirse üretir.
Bundan daha tabii bir istek de olamaz.
Tüketicimiz de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir.
Üstelik çiftçimiz üretirken planlama eksikliği de yaşamaktadır. Fiyata göre ekeceği ürüne karar vermekte, bu da üretimin bir yıl fazla bir yıl da eksik olmasına neden olmaktadır.
Üretim fazla olduğunda fiyat düşmekte, çiftçimiz zarar etmekte, az olduğunda da fiyat artsa da üretim azlığından dolayı çiftçimiz yine yeterli geliri elde edememektedir.
Bunun sıkıntısını sadece çiftçimiz değil, istikrarlı bir fiyat olmaması nedeniyle tüketicilerimiz de yaşamaktadır.
2007 yılından bu yana gıda fiyatlarını yakından takip edip, kamuoyuyla paylaşıyoruz. Sizlere 2020 yılı fiyatlardaki değişimleri de aktaracağız.
2020 yılında, markette 42 ürünün 37’sinde fiyat artışı, 5’inde fiyat azalışı, üreticilerde ise 34 ürünün 28’inde fiyat artışı, 5’inde ise fiyat azalışı meydana geldi. Üreticide sadece patateste fiyat değişmedi.
Yaptığımız tespitlere göre, 2020 yılında, fiyatı en fazla artan ürün marketlerde ve üreticide portakal olurken, fiyatı en fazla düşen ürün ise marketlerde Antep fıstığı, üreticilerde yeşil soğan oldu.
2020 yılında, marketlerde fiyat düşüşü yüzde 15,98 ile en fazla Antep fıstığında meydana geldi. Antep fıstığındaki fiyat düşüşünü yüzde 12,35 ile kuru soğan, yüzde 3,98 ile limon, yüzde 2,28 ile yeşil soğan, yüzde 1,91 ile domates takip etti.
Geçen yıl markette, en fazla fiyat artışı ise yüzde 79,39 ile portakalda görüldü. Portakaldaki fiyat artışını, yüzde 75,25 ile ıspanak, yüzde 74,78 ile marul, yüzde 74,40 ile yumurta, yüzde 62,44 ile lahana, yüzde 59,23 ile elma, yüzde 54,70 ile patlıcan, yüzde 53,01 ile mısırözü yağı, yüzde 52,86 ile kabak, yüzde, 49,80 ile sivri biber, yüzde 46,40 ile pırasa, yüzde 45,33 ile ayçiçek yağı, yüzde 40,55 ile maydanoz, yüzde 40,51 ile mandalina, yüzde 40,11 ile karnabahar, yüzde 36,08 ile kaşar peyniri, yüzde 25,21 ile pirinç, yüzde 23,15 ile salatalık, yüzde 20,87 ile kuru incir, yüzde 20,70 ile kuru üzüm, yüzde 20,42 ile havuç, yüzde 20,15 ile zeytinyağı, yüzde 18,82 ile kuzu eti, yüzde 18,06 ile tavuk eti, yüzde 15,59 ile dana eti, yüzde 14,50 ile kırmızı mercimek, yüzde 11,85 ile yeşil mercimek, yüzde 9,90 ile kuru fasulye, yüzde 8,72 ile kuru kayısı, yüzde 8,17 ile toz şeker, yüzde 7,28 ile tereyağı, yüzde 7,25 ile beyaz peynir, yüzde 6,09 ile nohut, yüzde 4 ile fındık, yüzde 2,76 ile patates, yüzde 2,35 ile yoğurt, yüzde 0,98 ile süt izledi.
2020 yılında, üretici fiyatlarındaki değişime baktığımızda kabak yüzde 40 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürün oldu.
Yeşil soğandaki fiyat düşüşünü, yüzde 28,57 ile kuru soğan, yüzde 27,29 ile Antep fıstığı, yüzde 16,67 ile maydanoz, yüzde 9,41 ile domates takip etti.
Geçen yıl, üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 152,63 ile portakalda görüldü. Portakaldaki fiyat artışını yüzde 124,56 ile lahana, yüzde 110 ile kuru kayısı, yüzde 102,25 ile kabak, yüzde 88,46 ile kuru incir, yüzde 88,27 ile mandalina, yüzde 80,34 ile yeşil mercimek, yüzde 78,15 ile yumurta, yüzde 73,91 ile ıspanak, yüzde 73,18 ile pırasa, yüzde 62,31 ile sivri biber, yüzde 50,52 ile nohut, yüzde 47,11 ile kırmızı mercimek, yüzde 45,81 ile zeytinyağı, yüzde 39,17 ile pirinç, yüzde 36,36 ile patlıcan, yüzde 34,97 ile elma, yüzde 30,36 ile karnabahar, yüzde 30 ile kuru fasulye, yüzde 27,03 ile fındık, yüzde 20 ile marul, yüzde 19,29 ile kuzu eti, yüzde 15,54 ile dana eti, yüzde 13,92 ile limon, yüzde 11,84 ile salatalık, yüzde 11,36 ile havuç, yüzde 7,35 ile süt izledi.
2020 yılında üretici fiyatlarına baktığımızda genel olarak görülen artışta en önemli etken artan üretim maliyetleri oldu.
Ürün bazında ise en fazla fiyat artışı portakalda görüldü. Mayıs ayında meydana gelen aşırı sıcaklıkların rekoltede düşüşe yol açması fiyatlarda artışa yol açtı.
Lahana, ıspanak, pırasa, karnabahar gibi kışlık sebzelerde talebin iyi olması fiyata yansıdı.
Kuru kayısı, kuru üzüm ve fındıkta TMO tarafından fiyat açıklanması ve alım yapılması fiyatı etkiledi. Kuru incirde rekoltede kısmen yaşanan düşüş ile kalitenin iyi olması fiyatı artırdı.
Yeşil mercimek, nohut, kırmızı mercimek, kuru fasulyede döviz kurundaki artışın iç piyasaya yansıması etkili oldu. Yeşil mercimekte bunun yanı sıra rekoltdeki düşüş de fiyatı etkiledi. Pirinçte artan üretim maliyetlerinin yanı sıra döviz kurunda yaşanan artışın ithal maliyetlerini yükseltmesi fiyatı artırdı.
Zeytinde olumsuz iklim koşullarının üretim miktarında ve kalitede düşüşlere yol açması zeytinyağı fiyatlarında da artışa yol açtı.
Elmada don ve dolu nedeniyle ıskarta ürün miktarının fazla olması ürünün fiyatında artışa neden oldu.
Mandalinada artan talep fiyata yansıdı. Limonda geçen yıl çeşitlerin hasadının çakışması ile fiyat düşük seyretmiş, bu verilerle kıyaslama yapılması fiyatlara da artış olarak yansımıştır.
Havuçta ve marulda artan üretim maliyetleri fiyatı etkiledi. Kabak, sivri biber, patlıcan, salatalıkta arz örtü altından sağlanmakta olup, artan maliyetleri ve ihracatın etkisi fiyata yansıdı.
Yumurta, dana eti ve kuzu etinde başta yem olmak üzere artan üretim masraflarındaki artış yıllık bazda ürün fiyatlarını artırdı.
Ulusal Süt Konseyi tavsiye fiyatı 15 Kasım 2019-31 Aralık 2020 tarihleri arasında bir yıl süreyle sabitlenmiştir. Fakat üretici fiyatları çiftçi eline geçen net fiyatlara baktığımızda bu tavsiye fiyatın altında şekillenmiştir. Kesintilerle ve piyasada oluşan arz/talebe göre Aralık 2019’da 2 lira 4 kuruş olan üretici fiyatı Aralık 2020’de 2 lira 19 kuruş olmuştur. Her ne kadar üretici fiyatında bir yılda artış varmış gibi görünse de bu artışlar tavsiye fiyatın altında olduğu için anlamsız bir artıştır.
2020 yılında fiyatı en fazla düşen ürünler yeşil soğan ve kuru soğan oldu. Bu ürünleri Antep fıstığı, maydanoz ve domates takip etti. Yeşil soğan, kuru soğan, maydanozda Pandemi nedeniyle oteller ve lokantalara getirilen kısıtlamalar etkili oldu. Antep fıstığında var yılı olması ile rekoltede görülen artış fiyata yansıdı. Domateste ise gerek Rusya’nın kota sınırlamaları ile Suudi Arabistan’ın ambargosu etkili oldu.
Pandemi nedeniyle yaşanan süreç gıdanın ve gıdaya erişimin ne denli önemli olduğu bir kez dana göz önüne sermiştir. Çiftçimizin de istikrarlı bir gelir elde edip ürünlerini sorunsuz bir şekilde pazarlayabilmeli, tüketicimiz de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir.
-Hayvansal üretim-
Son yıllarda hem büyükbaş hem küçükbaş hayvan sayılarında bir artış görülmektedir.
Büyükbaş hayvan sayısı 2020 yılında, 18,3 milyondan 18,6 milyona küçükbaş hayvan sayısı 49,8 milyondan 55,1 milyona çıkmıştır.
Yalnız kırmızı etteki sorunumuz devam etmektedir.
2016 yılında 1 milyon 173 bin tona kadar çıkan kırmızı et üretimi, 2017 yılında 1 milyon 126 bin tona, 2018’de 1 milyon 119 bin tona indikten sonra, 2019 yılında 1 milyon 201 bin tona yükseldi. Üretim o kadar ithalat yapılmasına rağmen son dört beş yıldır bir milyon tonlar civarındadır.
Diğer taraftan süt üretimimiz sürekli artmaktadır. Öyle ki 2010 yılında 13,5 milyon ton olan toplam süt üretimi yüzde 69,6 artışla 2020 yılında 22,9 milyon tona çıkmıştır.
Bu durum süt hayvancılığımız açısından olumlu bir gelişmedir.
Ancak sanayiye aktarılan sütte aynı oranda bir artış görülmemektedir. 2010 yılında 6,7 milyon ton olan sanayiye aktarılan süt miktarı yüzde 41,8’lik artışla 2019’de 9,5 milyon tona ulaşmıştır. Sanayiye aktarılan inek sütü miktarı 2020 yılının on ayında önceki yıla göre yüzde 4, artarak 8 milyon tondan 8,3 milyon tona yükselmiştir.
Önümüzdeki yıllarda bu sektörde bir arz talep dengesizliği oluşmaması açısından süt tüketimini teşvik eden okul sütü programı tekrar hayata geçirilmelidir.
Süt ve süt ürünleri ihracatı daha fazla desteklenmelidir.
Süt primi desteği artırılmalıdır.
Milyarlarca dolar harcanarak ithal edilen veya yetiştirilen damızlıkların kasaba, üretimi artırmak için verilen milyarlarca liralık desteğin boşa gitmemesi, 2010 yılında yaşanan et krizinin tekrar yaşanmaması için en kısa zamanda çiğ sütte 1,5’lik süt/yem paritesi yakalanmalıdır.
Her türlü olumsuzluğa rağmen üreticimizin besi ve süt hayvancılığında kalması takdire şayandır. Üreticimiz, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilir.
Ülkemizde kırmızı et açığının kapatılmasında küçükbaş hayvancılık en önemli alternatiftir.
Süt ve süt ürünleri ihracatımız 2020 yılı 10 aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 19,3’lük azalışla 309,1 milyon dolardan 249,4 milyon dolara gerilemiştir.
Kanatlı sektörü de ülkemizin yüz akı sektörlerinden biridir.
Sektörde doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 500 bin kişi istihdam edilmekte, 2 milyon kişi de buradan geçimini sağlamaktadır.
Güçlü alt yapısıyla sektör, son zamanlarda gerek üretimde, gerekse dış ticarette hızlı bir ivme yakalamış olup, büyümeye devam etmektedir.
2019 itibarıyla kanatlı eti üretimimiz 2,14 milyon tona, yumurta üretimimiz ise 19,9 milyar adede yükselmiştir.
Fakat 2020 yılı sektör açısından çok iyi geçmemiştir. Ocak-Ekim döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre, tavuk eti üretimi yüzde 0,08 azalışla 1,8 milyon tonun altına, tavuk yumurtası üretimimiz ise yine yüzde 0,65 düşüşle 16,5 milyar adede gerilemiştir.
Teknolojide en üst seviyeye ulaşan kanatlı sektöründe yapılan yatırımın karşılığı ne yazık ki alınamamaktadır.
Yemde dışa bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları maliyetleri etkilemekte, üreticileri sıkıntıya sokmakta, üretimin sürdürülebilirliğini ve kârlılığını engellemektedir.
Özellikle yumurta sektöründe üretim planlaması yapılamaması çoğu zaman sıkıntı oluşturmaktadır.
Sektör her zaman hastalıkların tehdidi altındadır.
Ülkemiz özellikle küçükbaş hayvancılık, kanatlı sektörü, süt ve süt ürünlerinde büyük ihracat potansiyeline ulaşabilecek imkanlara sahiptir.
Kanatlı eti ve ürünleri ihracatı 2020 yılı Ocak-Ekim ayı rakamı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6,2 azalışla 482,3 milyon dolardan 447,2 milyon dolara gerilemiştir.
Yumurta ve yumurta ürünleri ihracatında 2019 yılının ortalarında Irak’ın koyduğu ithalat yasağı, nedeniyle, yumurta ve yumurta ürünlerinde 2020 Ocak-Ekim ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 22,7 azalarak 237,3 milyon dolardan 184,5 milyon dolara gerilemiştir.
İhracattaki en ufak bir aksama sektörü zor durumda bırakmaktadır.
Hayvancılıkta hedef, ithalat değil, iç üretimi artırmak ve ihracat yapmak olmalıdır. İç üretimi artırıcı, dış pazarlarda rekabet edici ve pazar payını artırıcı politikalara destek verilmelidir.
-Bitkisel üretim-
2020 yılında toplam bitkisel üretimin bir önceki yıla göre yüzde 5,8 artarak 117,2 milyon tondan 124,1 milyon tona yükselmesi beklenmektedir.
2020 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 8,7, sebzelerde yüzde 0,3, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde yüzde 7,1 üretim artışı olmuştur. Üretim miktarlarının 2020 yılında tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 69,3 milyon ton, sebzelerde 31,2 milyon ton ve meyvelerde 23,6 milyon ton olması beklenmektedir.
Bir önceki yıla göre buğday üretimi yüzde 7,9 artarak 19 milyon tondan 20,5 milyon tona, arpa üretimi yüzde 9,2 artarak 7 milyon 600 bin tondan 8 milyon 259 bin 159 tona çıktı. Çeltik üretiminin geçen yıla göre yüzde 2 azalışla 1 milyon tondan 980 bin tona geriledi. Dane mısır üretimi ise yüzde 8,3 artarak 6 milyon tondan 6 milyon 500 bin tona yükseldi. Buğday üretiminin artmasına geçen yıla göre yağış miktarındaki yeterlilik sebep oldu. Mayıs ayının başındaki yağışlar üretimi olumlu etkiledi.
Baklagiller üretiminde kendine yeterlilik için başlatılan proje ile kuru fasulye ve kırmızı mercimekte üretimim sırasıyla yüzde 24,2 ve yüzde 5,9 arttı. Nohutta geçen yıl seviyesinde bir üretim oldu. Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminde geçen yıla göre yüzde 1,6 azalışla üretimin 2 milyon 67bin tona geriledi.
Pamukta pandemi kaynaklı belirsizlikler, üretim maliyetlerinde yaşanan değişim ve münavebe nedeniyle ekim alanlarındaki azalışa bağlı olarak üretimin yüzde 19,4 geriledi.
Şeker pancarı üretimi yüzde 16,3 artarak 18,1 milyon tondan 21 milyon tona yükselmesi edilmektedir.
Tütün üretiminin ise geçen yıla göre yüzde 12,2 artarak 77 bin ton çıkması beklenmektedir.
Çay üretimi ise geçen yıla yüzde 0,7 artacak olup, üretimin 1 milyon 418 bin ton olacağı tahmin edilmektedir.
Sebze ürünlerinden Kuru soğan ve patateste, ekim alanındaki artışa bağlı olarak patateste yüzde 5,4, kuru soğanda yüzde 3,6 artış beklenmektedir.
Hava koşullarının meyvecilik için çok sıkıntı oluşturmaması ile birlikte ürün bazında değişiklik gösterse de genelde rekoltede olumsuz bir durum görülmedi.
Ceviz ve bademde yeni dikilen ağaçların meyve vermeye başlaması ile birlikte üretim artışı oldu.
Antep fıstığında var yılı olması nedeniyle üretimin yüzde 248,7 artarak 85 bin tondan 296 bin tona yükselmesi beklenmektedir.
Kayısı da üretim don ve doludan dolayı geçen yıla göre yüzde 1,4 azalış oldu.
Fındıkta iklimsel nedenlerin yanı sıra Batı Karadeniz bölgesinde yoğun olarak görülen külleme hastalığı ve Amerikan beyaz kelebeğinin verdiği zararlardan dolayı üretim yüzde 14,3 azalışla üretimin 766 bin tondan 665 bin tona geriledi.
Zeytinde görülen yüzde 13,7’lik kayıp ise Mayıs ayında havaların sıcak gitmesinden ve sonrasında görülen kuraklıktan dolayı yaşandı.
-Doğal afetler ve tarım-
Küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak çiftçimiz son yıllarda sürekli doğal afetlere maruz kalmaktadır. Bu afetler sebebiyle çiftçimizin ekilişlerinin yanında, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri ve seraları büyük oranda zarar gördü.
Son birkaç yıldır olduğu gibi, 2020’de de aşırı yağış, sel-su baskını, fırtına, dolu, don, kuraklık, yıldırım düşmesi, hortum gibi hemen her afeti çiftçimiz yaşadı.
Afetler tarım alanlarında zararlara, ekonomik kayıplara neden olmuştur.
2019-2020 yılı tarımsal üretim dönemi özellikle sonbaharda yağışların yetersiz olmuş buna rağmen bahar aylarında gerçekleşen aşırı yağışlar sele neden olmuştur. Yine bahar ve yaz aylarında normallerin üzerinde gerçekleşen aşırı sıcaklıklar ve aniden eksi derecelere düşen gece sıcaklıkları bu üretim döneminde tarımsal üretimi olumsuz etkilemiştir.
2020 yılında ülkemizde sıcaklık rekorları kırılmıştır. Mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşen sıcaklıklar nedeniyle birçok üründe zarar oluşmuş, beklenmeyen aşırı sıcaklar nedeniyle ürünler strese girmiştir. Özellikle Akdeniz ve Ege Bölgelerinde aşırı sıcaklar erkenci narenciye, karpuz gibi birçok üründe yanmalara ve meyve dökümlerine neden olurken, Ege Bölgesinde narenciyenin yanı sıra zeytinlerde ve sebzelerde zararlar olmuştur.
Sıcaklıklar bazı illerimizde -2 dereceye kadar gerilemiştir. 15 Mayıs ve 25 Mayıs tarihleri arasında önce aşırı sıcaklıklar sonrasında yağış, don, dolu, kırağı, aşırı soğuk, fırtına, hortum gerçekleşmiş, 10 gün içerisinde gerçekleşen ani hava değişimi hemen tüm bölgelerde afete neden olmuştur.
Ziraat Odalarımız aracılığıyla edindiğimiz bilgilere göre, bu üretim döneminde doğal afetlere bağlı olarak Artvin, Aydın, Batman, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Eskişehir, Giresun, Gaziantep, Hakkari, Hatay, Isparta, İstanbul, İzmir, Kars, Karaman, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Konya, Kütahya, Manisa, Mersin, Muğla, Muş, Niğde, Nevşehir, Ordu, Rize, Samsun, Sakarya, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Tokat, Tunceli, Uşak, Van, Yozgat olmak üzere 64 ilimizde çiftçimiz afete maruz kaldı.
Bunun yanı sıra çiftçimiz pazarlama sorunları yaşamış, hastalık ve zararlılar nedeniyle yeterince üretim yapamamış, ürettiği ürünü de hakkıyla pazarlayamamıştır.
Tarım Sigortaları Kanunu’nun çıkması ve uygulamanın başlatılması için Türkiye Ziraat Odaları Birliği sonuna kadar destek vermiştir. TZOB, TARSİM’e kurulduğu 2006 yılından bu yana desteğini sürdürmektedir.
2020 yılında TARSİM Denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünleri için yapılan sigortada genel risklere ek olarak isteğe bağlı, olmak üzere hırsızlık, Bitkisel ürünler için dolu ana riski ile birlikte isteğe bağlı olmak üzere yağgülünde don riski eklenmiştir. Çay bitkisinin kendisi ve fidanları ile süs bitkisinin fidanları da sigorta kapsamına alınmıştır.
Yalnız tarım sigortası uygulamasından çiftçimizin şikayetleri vardır.
Tarım sigortasındaki devlet desteğine rağmen, prim oranları çiftçimize yüksek gelmektedir.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dahil olmayan çiftçilerimiz, tarım sigortası yaptıramamaktadır.
Çiftçimizin, eksperlerin tespitleriyle ilgili de sorunları vardır.
Poliçe düzenleyen acentelerin üreticilere yeterli bilgi vermemesi gibi nedenler çiftçilerin tarım sigortasına olan ilgisini azaltmaktadır.
Her ne kadar kapsama alınan risk ve ürünlerde artış olsa da halen tarım sigortaları tüm riskleri karşılamamaktadır. Sigorta yaptırdığı halde kapsamda olmayan riskler nedeniyle tazminat alamayan üreticilerimiz vardır.
Tüm ürünlerin her gelişim evresinde yaşanan tüm risklere karşı korunması sağlanmalıdır. Bu nedenle tarım sigortalarında belirli ürünlerde uygulaması başlayan verim sigortası, tüm ürünlerin her gelişim evresinde tüm riskleri kapsayacak şekilde parsel bazlı olarak en kısa zamanda uygulanmaya başlamalıdır.
Devlet destekli tarım sigortaları sistemi başlanıldığı günden bu yana gelişme göstermiş göstermeye de devam etmektedir. Çiftçilerin yaşanan afetlerle gerçekleşen zararlarının üretici gelirlerini koruyacak en iyi şekilde uygulanabilir duruma ulaşması için Birliğimiz de çiftçinin talep ve şikayetlerini ileterek çalışmalarına devam etmektedir.
Tarım sektörünü doğal afetlere karşı koruyan en önemli sistem halen devlet destekli tarım sigortalarıdır. Bu nedenle çiftçiler her yıl ürünlerini sigorta yaptırmalıdır. Sigorta yaptıran çiftçi sayısının artması ile sistem daha hızlı gelişecektir.
Çiftçi gelirlerini artan doğal afetlere karşı daha fazla koruyabilmek için tarım sigortası kapsamında halen yer almayan risklerin yaşanması durumunda çiftçi zararlarını karşılayacak şekilde destekleme yapılmasını sağlayacak mevzuat oluşturulmalıdır.
-TZOB faaliyetleri-
2020 yılında çiftçimizi doğal afetlerde yalnız bırakmadık.
Elazığ depreminde ziyaretlerde bulunduk. İllerimizde doğal afet yaşayan çiftçilerimizi ziyaret ettik, dertlerini, taleplerini dinledik, ilgili yerlere ilettik.
Bölge il koordinasyon başkanlarımızla çiftçilerin sorunlarını ve taleplerini alıp ilgili bakanlıklara gönderdik.
Videokonferanslarla Tarım ve Orman Bakanımızın da katılımıyla 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü kutladık. Et Süt danışma kurulunu toplayarak sektörün sorunlarını belirledik.
2020 yılında pandemi başlangıcıyla birlikte öncelikle üreticilerimizin sokağa çıkma yasağını Tarım ve Orman ve İçişleri Bakanları ile görüşerek ortadan kaldırdık. Üreticilerimiz rahatça tarımsal faaliyette bulundular.
Üreticilerimizin yaşadığı sorunları dinlemek, çözüm önerilerini tespit etmek amacıyla 81 ildeki 765 odamızın başkanlarıyla pandemiden dolayı videokonferans yoluyla bir araya geldik. Çiftçilerimizin sorun ve taleplerini ilgili bakanlıklara, milletvekillerine, valilere, belediye başkanlarına ilettik.
Çiftçilerimizin sorun yaşadığı, soğan, patates, çay, kiraz, pamuk, domates, yumurta, kurutmalık incir, zeytin fındık ayçiçeği limon gibi ürünlerde ilgili ziraat odası başkanlarımızla videokonferans gerçekleştirdik. Sorunları tespit ettik, çözüm önerileriyle birlikte raporlarımızı ilgili bakanlıklara ilettik.
Tarımsal örgütler ile bir araya geldik. Örgütlenme sorununun çözümü için stratejileri konuştuk.
Çiftçilerimizin 2020’de öne çıkan kredi borçlarının yapılandırılması, süt ve et kesim fiyatlarının düşüklüğü, yine yıl içinde bir türlü çözülemeyen patates pazarlaması sorunlarını ve sözleşmeli üretimde mevzuat değişikliği ile ilgili görüşlerimizi de Cumhurbaşkanımıza ilettik.
Yine 2020’nin son aylarında gündeme gelen kuraklıkla ilgili raporumuzu hazırlayarak, kamuoyuyla paylaştık.
Tarımsal desteklemelerde münavebe uygulaması şartının bir yıl ertelenmesini sağladık
Yılın sonunda, 81 ilimizin Koordinasyon Başkanlarıyla, tarımda son gelinen noktayı değerlendirdik, yapılması gerekenleri ve yeni yol haritamızı belirledik.
-2021 yılı beklentileri-
2020’nin genel bir değerlendirmesini yaptıktan sonra 2021 yılından beklentilerimize geçmek istiyorum.
Öncelikle, herkes iyi bilmelidir ki;
Ülkemizde girdi fiyatları yüksektir. Girdi fiyatları makul seviyelere çekilmeli veya girdi destekleri verilmelidir.
Çiftçinin tarlada kalması ve üretimini sürdürebilmesi için verilen destekler kesinlikle artırılmalıdır.
Destek bütçesi, Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi Gayri Safi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’i oranında olmalıdır.
Destekler ekimden önce açıklanmalı ve zamanında verilmelidir.
Desteklemede yüzde 2-4 arasında uygulanan stopaj kesintisi kaldırılmalıdır.
Desteklerde adalet sağlanmalı, küçük aile işletmelerine öncelik verilmelidir.
Organik tarım ve iyi tarım uygulamalarında destekler kesintisiz olarak verilmelidir.
Gençleri tarımda tutabilmek için genç çiftçilere yönelik ek teşvik ve destekler getirilmelidir.
Çeşitli nedenlerle Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) dahil edilemeyen ancak tarımsal üretim yapılan araziler de tarımsal desteklerden faydalanmalıdır.
Hububatta dekarda 4 liradan 8 liraya çıkarılan gübre desteği diğer ürünlerde de 8 liraya çıkarılmalıdır.
Organik, organomineral ve toprak düzenleyicilerin kullanımı yaygınlaştırmak için desteklemeye devam edilmelidir.
Zeytinyağı ve pamuk prim desteğine getirilen dekara verim sınırlaması kaldırılmalıdır.
Biyolojik ve biyoteknik mücadele desteği arttırılmalıdır.
Ülkemiz açısından stratejik ve temel bir ürün olan buğdayda ithalat önemli boyutlarda sürmektedir. Ancak, pandemi sürecinde ihracatçı ülkelerden buğday bulmak zorlaşmış ve daha pahalı bir hale gelmiştir.
Kullanılmayan tarım alanlarını değerlendirerek, verimliliği artırarak rahatlıkla 30 milyon tona yakın buğday üretimine ulaşabilir, ithalat yapmadan hem ülke ihtiyacımızı hem de ihracat için gerekli hammaddeyi sağlayabiliriz.
Temel ürünlerimiz olan patates, soğan ve domates gibi ürünlerimizde pazarlama sorunları çözülmelidir.
Bu ürünlerin üretim fazlalığında ve/veya krizlerde olduğu gibi talep azalışının yaşandığı durumlarda üreticinin fiyatı düşmekte alıcı bulamamaktadır. Bu durumda devletin kurumlarıyla piyasaya müdahalesi şarttır.
İhracat pazarlarımızın kaybolmaması ve iç piyasada ürün fiyatlarının üretici aleyhine gelişmemesi için portakal, soğan, limon ve patates gibi ürünlerde ihracat yasakları getirilmemelidir.
Afrin’den giren zeytinyağı düşük fiyat baskısı oluşturmakta ve üreticimiz mağdur olmaktadır. Bu yağlar iç piyasaya verilmemelidir.
Özellikle zeytinyağı ve balda önem taşıyan ama diğer gıda ürünlerinde de yapılan taklit ve tağşişli üretimler tarım sektörünü ve halk sağlığını olumsuz etkilemektedir.
İhracatımız açısından da hayati bir konu olan taklit ve tağşişli üretimin son bulması için bu alandaki cezalar daha caydırıcı hale getirilmelidir.
2018 yılında uygulamaya konulan münavebe sisteminde de sorun çıkmaktadır. Başka ürün üretme imkanı olmayan bazı tarım alanlarıyla ilgili özel düzenleme yapılmalıdır. Münavebeye giren üründen dolayı çiftçinin uğradığı gelir kaybı destek olarak verilmelidir.
Et ve Süt Kurumu güçlendirilmeli, bağımsız olarak hareket edebilecek bir statüye kavuşturulmalı, piyasayı düzenlemeye yönelik görevlerini yerine getirmesi için gerekli kaynaklar sağlanmalıdır.
Üretimde verim ve kalitenin artırılması için sertifikalı tohum kullanımına verilen destekler artırılmalı, sebze tohumu ve fidelerinde uygulanmakta olan KDV, diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmeli, tohumda AR-GE çalışmalarına hız verilmeli, dışa bağımlılık azaltılmalıdır.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kaydı olsun olmasın bu durumdaki tüm çiftçilerimizin bankalara ve tarım kredilere olan borçları faizleri silinmek suretiyle uzun vadeyle yapılandırılmalıdır.
TARSİM sigorta primleri düşürülmeli, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dahil olmayan çiftçiler de tarım sigortası yaptırabilmelidir.
2021 yılında köy bazlı olarak uygulanmaya başlayacak verim sigortasında tüm ürünlerde parsel bazına geçilmeli, tüm ürünler ve riskler kapsama alınmalıdır.
Tarım sigortası kapsamında halen yer almayan risklerin yaşanması durumunda çiftçi zararlarını karşılayacak şekilde destekleme yapılmalıdır.
Acilen toplulaştırma çalışmaları tamamlanmalıdır. Verimli tarım arazileri korunmalıdır.
Toprak Koruma Kurullarında Ziraat Odaları daimi üye olmalıdır.
Yeterli büyüklükte arazisi ve geliri bulunmayan çiftçilerin, tarımda kalabilmeleri için yaşamlarını sürdürebilecek gelire sahip olmaları sağlanmalıdır.
Özellikle GAP, KOP ve DAP gibi büyük sulama yatırımlarını içeren projeler hızla bitirilmelidir.
Sulama borçlarının desteklerden mahsup edilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır.
Çiftçilerimizin ekonomik açıdan örgütlenmeleri desteklenmelidir. Bu örgütler idari ve mali yönden güçlendirilmeli, fonksiyonel ve profesyonel olmaları sağlanmalıdır.
Ülkemizde üretim planlamasının yapılamaması zaman zaman patates ve kuru soğan başta olmak üzere birçok üründe arz talep sorunu yaşanmasına sebep olmaktadır. Üretim planlaması tüm ürünlerde süratle hayata geçirilmelidir.
Sözleşmeli üretim, lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsaları yaygınlaştırılmalıdır. Depo kurulumu tüm bölgelerde destekleme kapsamına alınmalıdır.
Hayvancılıkta öncelikle sürdürülebilir bir süt fiyatı tesis edilmelidir. Ülke içi bitkisel ve hayvansal üretim teşviklerine devam ederek besilik dana da dahil her türlü ithalatın kısa zamanda ülke gündeminden çıkarılması sağlanmalıdır.
Bir an önce, küçükbaş hayvan sayımızı artırmalı, nüfus artışı ve beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle kırmızı ette verilebilecek açığı küçükbaş etiyle kapatmalıyız.
Hayvancılığın geliştirilmesi için meralar korunmalı ve ıslah edilmelidir,
Özellikle küçükbaş hayvancılıkta çoban sorunu halledilmelidir,
Buzağı kayıpları, hayvan hastalıklarıyla mücadele ve bakım ve beslemeyi içeren eylem planları oluşturulmalıdır,
Soya başta olmak üzere yem hammaddelerinin yurtiçinden temini için gerekli teşvikler ve alım garantileri sağlanmalıdır,
Yem bitkileri üretiminde destekler artırılmalı, desteğin tüm üreticileri kapsaması sağlanmalıdır,
Mazot ve gübrede olduğu gibi, yeme destek verilmelidir,
Kırsalın ekonomik ve sosyal açıdan geliştirilmesi, genç nüfusun kırsalda tutulması için gerekenlerin yapılması,
İşletme altyapılarının iyileştirilmesi,
Dış pazarlarda üstünlük sağlamak için rekabetçi yapının kazandırılması,
Üretim-sanayi entegrasyonu sağlanmalıdır.
Başta peynir olmak üzere ürünlere katma değer kazandırılma ve markalaştırma çalışmalarına hız verilmelidir,
Hayvan hastalıkları ile etkili mücadele edilmelidir,
Ülkemiz kanatlı sektöründe hastalıkların her zaman risk olduğu düşünülerek mücadeleden taviz verilmemelidir. Damızlık ihtiyacının yurt içinden karşılanmasına yönelik Ar-Ge yatırımları artırılmalıdır.
Dünyada çok büyük miktarlarda kanatlı eti ve kanatlı ürünleri, yumurta ve yumurta ürünleri, süt ürünleri talebi vardır. Bu talep değerlendirilmeli, başta Ortadoğu olmak üzere yakın pazarlara yoğunlaşılmalı, mevcut pazarlarda rekabet edici ve pazar payını artırıcı tedbirler alınmalıdır. Verilen ihracat destekleri artırılmalıdır.
Çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri, açıklanan asgari ücret ve aylık prim gün sayısının 27’den 28’e çıkması nedeniyle yüzde 19,49 oranında artarak 913 lira 80 kuruştan 1151 lira 96 kuruşa çıktı. Borcu bulunmayan çiftçilere verilen 5 puanlık Hazine desteğini göz önünde bulundurulsa bile çiftçimizin ödeyeceği tarım BAĞ-KUR primi aylık 781 lira 37 kuruştan 985 lira 01 kuruşa yükselmiştir.
Çiftçimiz işçi ve memurlarla aynı statüde değildir. İşvereni olmadığı için belirlenen primin tamamı kendisi ödemek zorundadır. Her ay bu primi ödemesine imkân bulunmamaktadır.
Bu nedenle Tarım BAĞ-KUR sigortası prim gün sayısı, 2008 yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir. Bu durumda çiftçimizin ödeyeceği aylık prim 1.151 lira 96 kuruştan 617 lira 12 kuruşa, Hazine desteği göz önünde bulundurulduğunda ise 527 lira 68 kuruşa inecektir.
Kadın ve genç çiftçilere pozitif ayrımcılık yapılmalı, zor şartlarda üretim yapan çiftçilere her yıl için 90 gün fiili hizmet zammı (yıpranma payı) verilmelidir.
Genç çiftçilerin tarım BAĞ-KUR primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
Tarımda çalışan kadınlar, sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğum nedeniyle, hizmet borçlanması yapılabilmelidir.
Primleri ödeyemeyen bazı çiftçilerimiz, çalışmaya devam ederken, muafiyet belgesi alarak sigortalılıklarını durdurmaktalar. Geliri yükseldiğinde, bu durumu belgeleyip, muafiyet halini kaldırmaktadırlar.
Muafiyette geçen süreler çiftçilerimizin çalışma gün sayılarına eklenmelidir.
Çiftçimizin taleplerini dile getirirdim.
Bir kez daha vurgulamak istiyorum çiftçimizin en temel talebi, borçlardır, girdi maliyetlerinin yüksekliğidir.
En kısa zamanda çiftçi borçları uzun vadeli ve faizsiz olarak ertelenmeli, yine söylüyorum enflasyonun çok üzerinde artan elektrik, sulama ücretleri makul seviyelere çekilmelidir.
Ülkemiz tarımının önemli sorunları olmakla birlikte çok da büyük bir potansiyeli bulunmaktadır. Çiftçimiz, bütün zor şartlara rağmen üretimden kopmuyor. Bu büyük bir şanstır. Çiftçimiz, çalışıyor, üretiyor ama yeterince para kazanamıyor. Çözülmesi gereken yapısal sorunlarımız var. Maliyetler çiftçilerimizi zorluyor.
Pandemi süreci bize gösterdi ki, yeterli destek verilirse, üretim sıkıntısı yaşamayız. Öncelikle pandemi ile ilgili sorunlara yoğunlaşmalı, sağlık için tedbirlerimizi almalı, milletçe el ele omuz omuza vermeli, birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Böyle hareket ettiğimiz takdirde, 2021 yılı çok daha iyi bir yıl olacaktır. Buna içtenlikle inanıyorum.
Tüm halkımıza salgınlardan ari, çiftçilerimize doğal afetlerden uzak, bereketli, sorunsuz bir yıl temenni ediyorum.
Her alanda olduğu gibi tarımda da bilgiye ulaşmanın yolu eğitimden geçiyor. Tarımsal öğretimin 175’inci yıl dönümünü kutluyor, çiftçilerimizi bilgiyle buluşturan Ziraat Mühendislerimize şükranlarımı sunuyorum.
İlginizi Çekebilir